Almanya denilince maalesef akla gelen ilk şeylerden biri de Hitler dönemi Nazi Almanya’sının insanlığın ne kadar dibe düşebileceğinin somut kanıtı Toplama Kampları oluyor. Münih’in yakınlarında da bunlardan biri olan Dachau Toplama Kampı var. Ancak Dachau’nun aslında diğer toplama kamplarına göre çok farklı özellikleri var. Dachau neden farklı bunu birazdan anlatacağım ama önce çok çok önemli bir uyarım var.
Sevgili okuyucular malum içeriği gereği bu yazı rahatsız edici detaylar içerebilir. Yazacaklarım tarihi kanıtlara dayalı gerçek bilgiler olsa da bu oldukça tatsız bilgileri okumaya devam etmeden önce bu uyarımı yapmış olayım. Lütfen okuyacağınız bilgilerin rahatsız edebilici olabileceğini göz önünde bulundurarak okumaya devam edip etmeyeceğinize karar verin.
.
.
.
Peki, hala buradasınız demek, benden günah gitti, başlıyorum!
Tarihin nahoş sayfalarına dalmadan önce Dachau geziniz için gerekli bilgileri verip aradan çıkartalım.
Dachau toplama kampına ulaşım
Münih’ten S2 hattı ile (S-bahn) sağlanıyor, Münih merkez istasyondan yaklaşık 20 dakikada Dachau’ya ulaşabiliyorsunuz. İndiğiniz istasyondan Dachau Toplama Kampının önüne kadar giden bir otobüse binmeniz gerekecek. Bu da yine kısa 10-15 dakikalık bir yolculuk. Otobüs numarası 726, Dachau tren istasyonundan “Saubachsiedlung” yönüne binip “KZ-Gedenkstätte” durağında ineceksiniz. Oklar var ve turist kalabalığını takip ederseniz de kolaylıkla bulabilirsiniz. Tüm gezi ulaşımı için ihtiyacınız olan bilet günlük „Munich XXL (München XXL)“, eğer iki kişiyseniz bunun partner versiyonunu alın daha ucuza geliyor. (Tek 8,8 euro çift kişi 15,9 euro -2017 fiyat). Biletiniz Münih ulaşımında gün boyu geçerli günün geri kalanında da kullanabilirsiniz. Kamp her gün 9:00 ile 5:00 arası açık. Yaklaşık 2-3 saatinizi alacak bir gezi.
Dachau Toplama Kampı’nı gezmek ücretsiz ancak buraya geldiğinizde mutlaka ama mutlaka bir rehberli tura katılın. Diğer türlü kendiniz gezdiğinizde size çoğu yer boş ve bir anlamı yok gibi gelebilir. Rehberli geziler 3 euro – 2,5 saatlik bir tur için oldukça makul fiyatlı, lütfen bunu ihmal etmeyin! Şuradan tur saatlerine bakabilirsiniz
İngilizceniz yoksa veya bu tura katılamıyorsanız da en azından sesli rehber alın, onda Türkçe dili olması lazım. Bir de şunu bilin ki bu tur sonrası maalesef moraliniz bozuk olacak çünkü dediğim gibi insanlığınızdan utanır gerçeklerle yüzleşeceksiniz.
Dachau toplama kampı geniş bir arazi üzerinde aslında hemen yakınında evler olması ile beni şaşırtan bir yer oldu. Şu an pek fazla bina kalmamış, bazıları kötü şartlarından ve hijyenden ötürü yıkılarak reprodüksiyon olarak sonradan yapılmış ama “Arbeits Mach Frei” yazan demir kapısı (“Çalışmak sizi özgür yapar” gibi bir manaya geliyor, külli yalan tabii ki ) , yatakhane, gaz odası ve fırın gezebileceğiniz yerler arasında. Özellikle binaların içi görsel ve yazılı notlarla desteklenmiş, isterseniz belli aralıklarla kısa bir belgesel gösterimi de oluyor. Ve bir de şu an görebileceğiniz şeyler arasında burada yaşamını kaybeden ve acı çekenler için yapılmış bir anıt var. Anıt elektrikli dikenli tellere kosan ve ona çarpan insan figürlerini simgeliyor çünkü ölüme koşmak bile burada yaşamaktan iyidir şeklinde gerçekten bu şekilde ölen esirlerin acı tarihinden esinlenilmiş.
Benim ilk merak ettiğim şeylerden biri, kendisi de bir Alman olan tur rehberimin Almanya’nın bu kara tarihi gerçeklerini nasıl anlatacağıydı. Ama tam bir Alman’dan beklediğim gibi, objektif ve maalesef bu yaşanılanları konuşmamız, unutmamamız gerekiyor ki bir daha asla tekrarlanmasın şeklinde mantıklı idi. Rehberim eski ordu emeklisiydi ve emekli olduktan sonra da kişisel ilgisi nedeniyle 35 yıldır bu konuda rehberlik yapıyordu. Kendi kişisel arşiv belgelerinden de dokumanlar ve fotolarla turu desteklediğinden benim için çok bilgilendirici oldu. Şimdi sizlerle bu bilgileri paylaşmak istiyorum.
(Millet bu paragraf köprüden önce son çıkış! Sonrası karanlık, son uyarım bu!)
Dachau toplama kampı neden farklı?
Dachau için diğer toplama kamplarından ayıran en büyük fark, aslında diğerlerinin ilk örneği yani prototipi olması. O yüzden burası bir nevi toplama kamplarının AR-GEsi olarak görev yapmış ve asıl infazlar diğer toplama kamplarında gerçekleşmiş. Dachau sadece erkeklerden oluşan ve ilk başta siyasi tutuklular için açılan bir kamp. Kampa sadece yanlış hatırlamıyorsam bir ara 6 hamile kadın gelmiş ve bu kadınlar bir toplama kampında doğum yapabilen tek kadınlar olmuş. O da Dachau’nun daha prototip olması sebebiyle daha sonra giderek kararan yolun henüz başında olması diye düşünülüyor. (Daha sonraları hamile kadınlar daha kampa yerleştirilmeden direk ayrıştırılarak öldürülüyor)
Dachau toplama kampı prototip olmasına rağmen rakamlar yine de korkunç ama asıl korkunç olan rehberin bu bilgileri verirken kullandığı şu ifade oldu:
“Burada toplu infaz olarak sadece 4000 Rus askeri öldürüldü ve 200 bin tutukludan sadece 40 bini öldü! Sadece diyorum çünkü bu rakamlar büyük gözükse de diğer toplama kamplarına kıyasla çok çok küçük örneğin Auschwitz kampında 6 milyon tutuklunun 1 milyon 100 bini öldü”
İnanılmaz rakamlar değil mi insan kafasında ölçekleyemiyor! Bir düşünün tüm ailenizi, arkadaşlarınızı, komşularınızı, tanıdıklarınızı, hatta Facebook arkadaşlarınızı sayın kaç kişi ediyor. Bir de yukarıdaki rakamları tekrar düşünün şimdi! Ve Auschwitz ve Dachau dışında daha kaç tane kamp var!
Dachau toplama kampında, prototip olması itibariyle, direk infazlardan ziyade Alman subayların ellerini kirletmeden esirlerden `kurtulmanın` yoluna gidilmiş. Yani Dachau toplama kampındaki ölümler direk infazdan ziyade çok kötü yaşam koşullarından dolayı olmuş. Buradaki (veya herhangi bir toplama kampındaki) yaşam koşulları için çok kötü demek ise aslında biraz naiflik oldu. Fakat maalesef sanmıyorum ki hiç bir dilde bu kadar kötüyü betimleyecek bir kelime olsun!
Dachau toplama kampı dâhil, tüm toplama kamplarında esirler arasında bir hiyerarşi uygulanmış. Hiyerarşinin ne kadar altındaysanız çektiğiniz çile katlanarak artıyor. Hiyerarşiye örnek verecek olursak mesela bir Almansanız ve bir Yahudi ile cinsel ilişkiye girmişseniz siz de suçlusunuz ama esir olarak hiyerarşiniz bir Yahudi esirden daha yüksek. Yani esirler arasında sadece Yahudiler yok, ilk başta siyasal suçlulardan (yani Alman ama Hitler ve partisine karşı görüşten) başlanarak kapsam genişletilmiş. Bu hiyerarşi sistemi için renkler ve harfler kullanılarak ciddi organizasyon düzenlenmesi var (Alman düzeni böyle işlere de yarıyor maalesef). Ama aman yanlış olmasın esirseniz yaşam şartlarınız, hiyerarşinin en üstü için bile kurtulması mucizevi şartlar. Hiyerarşinin sonuna doğru yaşam koşulları daha daha kötüleştiğinden günlük onlarca (diğer kamplar için yüzlerce, binlerce) ölümler daha “normal” oluyor. Misal örneğin yatakhaneler. Yatakhanelerin ilk odaları hiyerarşinin üstüne ait, ama zaten kapasitesinin çok çok üstünde olan yatakhaneler baştan sona doğru esir hiyerarşisi içinde giderek fazlası mümkünmüş gibi daha da kalabalıklaşıyor. Bir yatakta 3-5 kişinin yatması normal oluyor. Nasıl mı sığıyorlar?
Nasıl sığmasınlar zaten esirler yemek olmadığı için o kadar cılız ki ortalama genç bir erkek bile 38 kilo, sığışıyorlar yatağa başka şansları da yok ki! Mesela özellikle “kurtulmak” istedikleri bir esir olunca, o esir yemekhaneden en uzaktaki yatakhanelerine gönderiliyor. Soğuktan neredeyse korumayan ince beton duvarlar ve kış günü (ki Bavarya’nın kışlarını Eskişehir ayazı Erzurum karı ile birleşmiş gibi düşünün) zaten yetersiz olan yemek, yemekhaneden gelene kadar soğumuş, çoğu dökülmüş ve yolda tüketilmiş olduğundan bir lokma da olsa muhtaç olduğunuz yemeği bile bulamıyorsunuz. Tabii ki bu koşullarda hastalıklarda direk yayılıyor, hijyenden bahsetmenin olanağı yok, üstüne üstlük her gün çalıştırılıyorsunuz vs vs.
Ki bunlara Alman doktorların direk insan üzerinde yaptıkları suyun altında ne kadar süre kalınabileceği gibi, insanın soğuğa, hipodermiyle, basınca dayanıklılık limitleri neler gibi işkenceden beter deneylerini duymak, göz kırpmadan binlerce ölümü sadece “toplu mezar yapmak sıkıntı oluyor biz en iyisi fırın yapalım” gibi bir mühendislik problemi olarak görecek düzeye indirmek, her öğrendiğiniz bilgi de yok daha da dibe inemez insanlık dediğinizde daha da dibe inilmesi… Allah’ım aklı başında kimse yok muydu, bir kişide durun biz ne yapıyoruz demedi mi diye isyan ettiriyor.
Diyenler olmuş tabi olmuş ama bastırılmışlar. Bu noktada tarihi şu bilgilerden bahsetmekte yarar var. Öncelikle şu bilgiyi not edelim, eğer zamanında tüm Almanların Hitler gibi düşünüp yaptıklarını onayladığını sanıyorsanız oldukça yanılıyorsunuz! Evet, şu bir gerçek:
Hitler tamamen demokratik seçimle başa gelmiş!
Ancak hiçbir zaman %50 ve üstü gibi bir çoğunlukla değil, ama döneminde diğer partilerden yüksek olacak şekilde oy almış. Yanlış bilmiyorsam en yüksek oy oranı %44 civarı olmuş ve özel yetkileri almadan önceki son secimde de %37 oranında oyu varmış (1932 seçimleri). Asıl onu başa getiren ve bu güçleri veren olay, önemli bir seçimin tam 6 gün öncesinde olan `Reichtag Yangını` diye tarihe geçen (1933) ve Hitler’in acil dönem yetkileri adı altında istediğini yapabilmesine kapı açan olay olarak görülüyor. Bu yangın tam olarak Hitler’in propagandasına yaradığından yangının kökenleri tam bilinmese de bu yangının Hitler tarafından organize edildiği görüşü hâkim. Sonrasında ise Hitler “acil dönem yetkileri” adı altında giderek yetkilerini arttırıyor ve aslında halkın yarısından çoğu desteklemediği halde tam güç sahibi olarak istediğini yapar hale geliyor. Sonrası ise karşı çıkanların tehditle bastırılması olmuş. Yani demokrasiyle başa gelmiş olsa bile diktatörlüğe dönüşüm bu kadar kolay olmuş!
Bir kere güç elde edilince de bunu karşı gelenlere acımazsızca uygulamak kolay olmuş. Hitler zamanı ayrımcılık politikaları çerçevesinde insanların algıları da buna elverecek şekilde değiştirilmiş. Rehberin kendi arşivinden gösterdiği bir belge tam olarak bunu anlamamız içindi, çünkü “Nazi yanlıları esirleri `insan` olarak görmüyor” un en somut kanıtıydı. İnsan olarak görmedikleri için de onlara ne yapılsa görmezden gelebilir olmuşlar. Bu kanıt, Mercedes, BMW gibi günümüzde yüksek itibarlı Alman markaları ile Alman hükümeti arasındaki bir `alışveriş` anlaşmasıydı. Bu anlaşmada esirlerden bir `mal` olarak bahsediliyor ve ortalama şu kadar günlük kullanım ömürleri var sonrasında ölünce gelip haber verin biz gelip eti kemiğini alacağız (onu bile kullanacaklar yani), ve 1 esir için rakam şimdi hatırlamıyorum ama çok çok cüzi sembolik bir rakam istenilmiş! Bu markalara nefret kusmadan önce şunu da belirtelim, markalar bu anlaşmayı yapmak zorundaydılar. Alman hükümeti baskısı içerisinde devletten bu iş gücünü almak zorundaydılar ama Alman rehberimin dediği gibi bu yine de bu esirleri aldıkları ve onları çalıştırıp kullandıkları gerçeğini değiştirmiyor!(Belgenin fotosunu çekmeyi idrak etmekle uğraşmaktan unutmusşum!)
Beni en çok etkileyen şeylerden biri, bu kadar eziyete işkenceye rağmen Almanlar `savaş suçu` işlememeye dikkat etmiş olması! Nasıl olabilir diyeceksiniz değil mi?
Kılıfına uydurmaya çalışmışlar, Uluslarası anlaşma maddelerinin “açık noktalarını” istedikleri gibi yorumlamışlar. Misal bu esir hiyerarşi sisteminde, esirlere ceza uygulayan direk Alman subayı değil, bazı ayrıcalıklar karşılığı buna gönüllü olan diğer esirler. Böylece Alman subayı ben yapmadım valla esirler kendi aralarında birbirlerini öldürmüşler gibi bir “açıklama” sunduğunda, ulan bu da “bahane” mi deyip bir Osmanlı tokadı yapıştırasınız gelse de direk ellerini kirletmemişler. Bu arada yeri gelmişken not edeyim diğer esirlere işkence yapmaya gönüllü olan esirlerin durumu da pek iç açıcı değil. Hayatta kalmak için bir lokma fazla yemeğin bile zorunlu olduğu bu yerde, hem subaylar tarafından ezilip hor görülüyor, hem de diğer esirler tarafından nefret ediliyor ve hor görülüyorlar. Ama o şartlarda bir lokma bir lokma, hayatta kalmak için çektikleri manevi eziyetleri insan düşünemiyor bile.
Toplama kamplarıyla ilgili öğrendiğim en ilginç bilgi ise Hitler’in asla toplama kampları açılsın diye bir talimat imzalamadığı ve asla herhangi bir Toplam Kampını ziyaret etmediği oldu. Belki de bize karşı gelenlerden “kurtulun” talimatı kraldan çok kralcılar tarafından fazla ciddiye alındı! Ama dönemin çoğu Alman vatandaşının kamplarda tam olarak ne olup bittiğini çok bilmediği düşünülüyor. Gerçi bu biraz da bilmek istememek ama Dachau tarihinden şöyle bir örnek verelim.
USA birlikleri Dachau kampını kurtarmaya geldiğinde, kampı kurtardıktan sonra özellikle civarda yasayan Almanları toplayıp kampı gezdiriyorlar bakın burada ne suçlar işlendi, esirlerin halini görün diye. Ve bu fotolarda yüzlerindeki dehşeti görebiliyorsunuz. Ama hiç bir şey bilmediklerini düşünmek naiflik olur muhtemelen göz yumdular ve bilmek istemediler. Tabii bu dönem baskıcı şartlarını da düşünmek lazım.
Yine kampın ilk kurtarılması esnasındaki olaylardan, ilk görüntüler o kadar kötü ve şok edici ki, kurtarma operasyonundaki Amerikalı subaylar manzara karşısında, emirlere karşı gelerek (emirleri subayları tutuklamak), hınçla ve öfkeyle 50 üniformalıyı o esnada tutuklamadan direk öldürüyorlar!
Ama asıl üzücü olanı ise, kurtarılan kamptaki kişilere yiyecek verdiklerinde 2000 kişi daha ölüyor çünkü bünyeleri normal yemeği kabul edemiyor artık! (sonrasında kurtarılan kamp esirlerine daha kademeli yemek verilmeye başlanıyor)
Ve benim için zaten kafama sağlı sollu darbeler yemiş gibi gezdiğim turun en çarpıcı anı sonu oldu. Bu kadar bir daha asla tekrarlanmaması gereken insanlık suçu gördükten sonra, en ufak teselli bunun geride kaldığı ve dersimizi çıkardığımız olabilir değil mi?
Rehberimiz bu noktada kendi arşivinden, kendisinin de sonradan yer aldığı 1992’de Sovyetlerdeki bir başka savaşın bir başka esir kampı özgürleştirilmesinden çekilmiş bir fotoyu gösterdi ve maalesef esirlerin görünüşü ve şartları aynı Yahudi toplama kamplarındaki gibi insanlık dışıydı!
Tarih gerçekten ders alınmak için var ve hepimizin kendine aşırı ayrımcılığın, anlayış eksikliğinin insanı nasıl karanlık yollara sürükleyebileceğini sürekli hatırlaması gerek. Basit bir empatidir arkadaşlar, bir başkasının sizi siz olduğunuz için, kökeninizden, memleketinizden, dininizden, renginizden, herhangi bir seçiminizden ötürü küçük görmeye, size bastırmaya, zarar vermeye hakkı var mı? Yok! Sizin de öyle! Sizin de başkasını sizden farklı diye küçük görmeye, bastırmaya, asimile etmeye, yok etmeye çalışmaya hakkınız yok.
Bu kadar basit bir doğru nasıl bu kadar yanlışa dönüşebiliyor anlamak zor ama bu “yanlışlar”ı öğrenmek ve bir daha tekrarlanmaması için ders almamız lazım.
Neyse benden bu kadar, yazının akışına koyamadığım bir kaç ek bilgi de şöyle:
**Dachau’da 3 tane de Türk esir varmış, maalesef haklarında fazla bilgi bulamadım.
**Dachau’dan başarılı şekilde kaçabilen tek bir kişi olmuş o da aslında bir Alman ve dışarıdaki müttefiklerinin yardımıyla kaçabilmiş. Açıkçası bir Yahudi kamptan kaçsa bile kurtulması mümkün değil çünkü dil bilmediğinden ve kimsenin bir “Yahudi’yi” kurtarmak için yardım yataklık yapmayı göze almayacağından kaçsa bile güvenli bir yere varması olanaksız. Yine de deneyenler olmuş ve maalesef o tek Alman dışında başaran olmamış.
**Kampın içinde ufak bir akarsu vardı. İçinde bozuk paralar görünce sordum ne alaka diye, çünkü biliyorsunuz Roma’daki çeşme gibi suya bozuk para atmak buraya geri dönmek istiyorum demenin tılsımı gibi düşünülür. Buna bir Toplama kampında rastlamak beni şaşırttı.
Rehber de evet turistler bu amaçlı atıyor diyerek bu tahminimi doğruladı ama açıkçası anlam veremedim. Turist olarak bile benim tekrar gitmek isteyeceğim bir yer değil çünkü dediğim gibi insanlığın karanlık yüzü zaten moralinizi çok bozuyor, tekrar gelmek niye istenir anlamadım.
**Kamptaki kara borsa fiyatlarına dair şöyle bir örnek verildi 1 kedi 20 sigara
**Kampta bir ara hayat kadınları “görev” yapmış, ancak bu kadınların gönüllü mü yoksa istekleri dışı mı çalıştırıldıklarına dair kesin bir bilgi yok. Muhtemelen esirlere “ayrıcalık” karşılığı diğer esirlere işkence gibi şeyler vaat etmede kullanıldılar.
**Dachau toplama kampı ziyaretinizde etrafta oldukça kalabalık öğrenci grupları göreceksiniz. Alman okullarında öğrencilerin zorunlu olarak kampı ziyaret etmelerine dair müfredat var. O yüzden her daim burada bolca kalabalık öğrenci grupları göreceksiniz.
**Dachau’da `gaz odaları` ve `fırın` vardı. Ancak tek tük istisnalar dışında asla toplu olarak kullanılmamış. Bu yine buranın prototip olmasından ötürü. Yani Dachau toplama kampı bir nevi kötünün az kötüsü (“kötünün iyisi” bilerek demek istemedim çünkü toplama kamplarına dair “iyi” hiç bir şey yok, olamaz!)
**Dachau toplama kampının ünlü kapısı `Arbeits Mach Frei` daha önce çalınıyor ancak yakın zamanda bulunarak tekrar yerine dönüyor.
**Dachau halkı ilk başlarda buranın toplama kampının ziyaretine açılmasını istememiş. Haliyle hiçbir yer böyle anılmak istenmez. Ama zamanla Almanya’nın bununla yüzleşmemiz lazım ders almamız lazım, yok sayamayız politikası ile ziyarete açılmış.
**Kampın hemen yani başında bildiğimiz mahalle ve evler var. Buralarda oturanlar için her gün bir toplama kampı manzarasına bakmak ne kötüdür vs diye düşündüm ama rehberin söylediğine göre bu evler şu an çok değerliymiş rakam olarak bizim Boğaz yalıları gibi oldukça yüksek meblağlar söyledi!
**Sergilenen görsel ve yazılardan biri de burada esir olanların isimlerinin bulunduğu bir defterdi. Ama isimlerin karınca duası gibi küçücük ve yan yana kolonlarla yazılmış olmasına rağmen defterin tıp fakültesi öğrencilerini bile yok artık dedirtecek kalınlığı insanın sinirini bozuyor. Gerçekten rakam olarak kafada ölçeklemek olacak gibi değil kaldı ki hep vurguladım Dachau toplama kampı olarak sadece küçük bir küçük prototipmiş!
Her zaman olduğu gibi soru ve yorumlarınız bekliyorum! Biraz keyifsiz bir yazı oldu ama umarım yazının amacı gibi bilgilendirici olmuştur!