İtalya –Floransa-Roma-Venedik-Milan-Bolonya, 2013
Çok önceden alıp da az hazırlıkla gittiğim nadir gezilerimden, ama zaten İtalya ile ilgili o kadar çok gezi kaynağı var ki hazırlık için az zaman ayırsanız bile çok bilgiye erişebiliyorsunuz. Ben biraz hazırlık biraz tecrübe ile oradayken ah keşkem dediğim noktaları özellikle belirterekten bir yazı hazırladım. Kısa başlıklar her zamanki formatımızda uzun versiyon için sizi aşağılara alayım. Not alın şimdi tecrübe konuşacak 🙂
———————————————————————————————————————————-
Ulaşım: Turistik bir ülke olmasına rağmen sürekli rağbet gördüğü için promosyon uçak biletleri ve ucuz turlar bulunması mümkün. Özellikle direk Roma değil de Bolonya gibi bir üs üzerinden alırsanız gidiş geliş toplamda 70-100 euro arasına bile bulabiliyorsunuz. Bolonya’dan ve genel olarak İtalya içerisinde tren ile seyahat hem keyifli hem de uygun fiyatlı oluyor. Tabii hem gezinizin nasıl geçeceği hem de bütçe açısından herkesin gittiği ve turistlerden yolda yürünemediği yaz aylarını tercih edip-etmemek gidişiniz ile ilgili fiyat kriteri ile kol kola olacak ilk karar konusu.
Vize: Schengen. Yeap, istiyorlar ne yapalım. Ama kolay verdikleri söylenebilir.
Yemek: Pizza, Makarna, Tortellini, Risotto, Tiramisu, Dondurma, (Bu gezideki uğradığım cafe ve restoran yorumlarıma İtalya yeme içme rehberi olarak yazdığım buradan ayrıca ulaşabilirsiniz)
Floransa: Duomo Katedrali ve Meydanı, Uffizi Müzesi, Tüm şehri görebildiğiniz Michelangelo meydanı, Ponte Vecchio Köprüsü, adeta bir açık hava müzesi olan Signoria Meydanı (Piazza della Signoria), David heykeli (Galleria dell’Accademia müzesinde)
Roma: Kolezyum (burayı görmeden Roma’dan dönenleri dövüyorlar ona göre), Roma Forum, Trevi Çeşmesi, Borghese Galerisi (buradaki Bernini’nin Apollon ve Daphne heykelini görmeden dönenleri de ben dövüyorum :)), Pantheon ve aslında teknik olarak Roma sayılmaz ama oradayken mutlaka görülmesi gereken yer Vatikan.
Venedik: San Marco Meydanı, Gondol turu, zaten sokaklarında kaybolmak asıl güzelliği, ek olarak zamanınız varsa ada gezileri.
Milan: Milan Kathedrali (Duomo) ve Meydanı, yine bu meydandaki Galleria Vittorio Emanuele II, sanat severler ya da ben bunu gördüm demeyi sevenler için ünlü İsa’nın son yemeği tablosu da Milan’da sergileniyor ancak Mona Lisa gibi görmesi biraz zahmetli, önceden bilet ayarlamaya bakın.
Bolonya: Maggiore Meydanı (Piazza Maggiore),zaten bu civarda dolanırsanız Neptün çeşmesinden Santuario di Santo Stefano Basilikasına civardaki diğer eski yapılara bir çok şeyi görürsünüz. Asinelli ve Garisenda kulelerine ben çıkmadım ama daha yukardan bir manzara için iyi olabilir.
———————————————————————————————————————————-
2013 uzun tatiller yılı şenlikleri çerçevesinde, 6 ay öncesinden İtalya’nın Bolonya şehrine 200 TL’ye gidiş geliş bilet bulunca aldım. Tatil zamanının Kasım ayına gelmesi hava durumu açısından pek iç açıcı gözükmese de çok şanslı bir şekilde gerçekten gezmek ve görmek için bahar aylarını aratmayacak rahatlıkta bir gezi geçirdim. Ama tabii bunu önceden bilme imkanım yoktu, gözümü karartmıştım.
Kalacak yer: İtalya kalacak yerler açısından çok çeşitli olanaklar sunuyor. Bütçenize göre ve aşağıda bahsettiğim birkaç kritere göre özellikle önceden bakarsanız uygun yerler bulacaksınızdır.
Ben Floransa’da merkezde ev kiralayıp buraya sanat, mimari gibi bir şey okumaya gelmiş öğrenci moduna girmeyi, Venedik’te bavullarla orada dar yollarda yürünmez tren istasyonuna en yakın neresi varmış bakış açısını, Roma’da merkez olsun temiz olsun kahvaltı dahil olsun abi çok pahalı oluyor yaklaşımını, Milan’da yok artık bu fiyatlar ne merkezde olmasın bari ne yapalım buluruz bir ulaşım yolu demeyi ve Bolonya için tatilin sonu yurda komple dağılmış dönmeyelim azcık rahat ortam görelim diyerekten yıldızı bir tık yükseltilmiş bir otelde kalmayı tercih ettim.
Detayına girelim, Floransa’da Think Florence’tan Duomo’ya yakın bir ev kiraladım. Çatal bıçağına kadar dayalı döşeli, konum olarak inanılmaz güzel, çok şirin ve ikinci pencereleri kapattığınızda zifiri karanlık yaparak size inanılmaz rahat bir uyku sağlayacak güzel yataklı odasına bayıldığım bir ev çıktı. Tam aklımdaki evdi. Ütüden, tencere tavaya, kettle yanısıra microdalga fırınından konserve açacağına kadar gerekli olabilecek her şeyin olması (tabii ki internet, klima vs var) ekstra güzel oldu. Ev gerçekten sahibi başka yerdeymiş biz misafir gelmişiz gibi dolu doluydu.(Her yerde ev kiraladığınızda aynı güzellikte, şartlarda olmuyor, buranınkini özellikle beğendiğim için yazıyorum). Yurtdışında gezerken uykunun ne kadar önemli olduğunu anlatamam. Sizi ertesi güne hazırlayacak en temel gereksinim olduğu için (benim için sıcak duş birinci sıra için kapışıyor ama :)) önemi gerçekten büyük. O yüzden yatak odasının istenildiğinde zifiri karanlık yapılabilmesi çok önemli bir detay. Çünkü zifiri karanlıkta çok daha iyi ve verimli uyunduğu bilimsel bir gerçek. Bu gerçeği kulak arkası etmeyin cidden uyku kalitesi açısından çok önemli. O evdeki zifir karanlığı abarttığımı düşünenler için gerçekleşmiş şu konuşmayı değerlendirmenize sunarım;
Benden önce uyuyan arkadaşım benim ikinci pencereleri kapattığımı görmedi, zaten böyle bir özellik olduğundan da haberi yoktu sanıyorum.
Sabah saat 9-10 civarı uyandığımızda (çoktan havanın aydınlanmış olması gereken saat), içerisi zifiri karanlık olduğu için bir panik ve korku tonlamasıyla şunu duydum,
–Elllçiiin, kalksanaaa, niye sabah olmuyooo?
Birkaç saniye duraksayan ben durumu idrak edip,
–Eee, sorun yok canım ben pencereleri kapatmıştım
–Olsun ama içeri ışık girmez mi, noluyo yaaa
Bunun üzerine kalkıp pencereleri açtım da gün ışığı içeri dolunca rahatladı arkadaş 🙂
Özetle gerçekten orada dayalı döşeli, merkezi ve güzel bir evde yaşıyorum tadını aldım. Tabii çok uzun süre kalmayı planlıyorsanız temizlik olayları nasıl oluyor bilmiyorum, öğrenmek lazım, biz 3 gün kaldık gelen giden yoktu. Bir de öğleden sonra saat 2-6 arası dışında yapılacak check inler için extra bir ücret söz konusu.
Roma’da kaldığımız yer konum olarak baya iyi diyebileceğim l Dormienti oldu. Burası biraz bütçe olarak “abartmayalım”ı düşündüğüm bir yer gibi gözükse de beklentilerimizi fiyat performans olarak fazlasıyla karşıladı. Burada ayrı bir oda tuttuk. Bir kere temizlik çok iyiydi, özellikle orta halli otellerde canınızı sıkabilecek bu olay burası için biz kalırken söz konusu değildi. Her gün temizlik ve 3 günde bir çarşaf değişimi. Görevliler baya yardımcıydı hatta oranın telefonundan Borgese Galerisi’ne telefon etmemize de izin verdiler. Bir de en beğendiğimiz yanı sabah aşağısındaki illy cafe’de kahve ve crossantın fiyata dâhil olması. Orada bunun önemli bir şey olduğunu anlayacaksınız. Birkaç günlük bir geziyse önemli değil zaten ben sabah istediğim yerde yemek istiyorum diyebilirsiniz. Biz de ilk bir hafta için zaten öyle düşündük, gayet de iyiydi ama özellikle bir haftayı bulan ve geçen gezilerinizde en azından birkaç gün için kahvaltı dâhil olması güzel oluyor. Üstelik alttaki cafe’de oranın başarılı zincirlerinden gayet hoş bir cafeydi. Güne pratik ve hızlı başlamızı sağladı. Roma’da yapılacak çok şey olduğundan kahvaltıyı hızlıca halletmeniz bence iyi fikir olabilir.
Venedik’te tercihimi, biz trenle varacağımız için ve orada yolların dar olduğunu ve karasal bir ulaşımın olmadığını bildiğimden direk tren istasyonuna en yakın nereler varmış şeklinde otel aramamı gerçekleştirdim. Fiyat performans olarak istasyonun yakınında güzel gözüken Ca’ Lucrezia’dan yer ayırdım. İstasyondan indikten sonra yakınlarda bir otel tutmakla iyi bir iş yaptığımı teyit etmiş oldum. Manzara güzel ama merkezi bir otele ulaşmak için bavulları çeke çeke götürmeniz gerektiği bir gerçek. Ancak otelimizin bu kadar yakın olabileceğini düşünmemiştim! Adamlar harbi yakın derken yakını kastediyorlarmış! Otele yerleşmemiz çok kolay ve hızlı oldu. Otel küçük ama ağır mobilyalı, temiz kendi haline bir oteldi. Internet ve kahvaltının dâhil olması bizim için bonustu ama açıkçası kahve ve crossant dışında bir şey beklemezken, küçük kahvaltılık kutularda tereyağ-reçel, salam, peynir, ekmek gibi (birer çeşitti ama vardı 🙂 önemli olan olması çünkü başka yerlerde görmedik) gördüğümüzde sürpriz bir mutluluk yaşadık. Crossant severiz, sandviç severiz de bir yere kadar değil mi 😉 Öğleden sonra saat 3’te resepsiyonistler gidiyor ama size anahtar bıraktıklarından bir sıkıntı olmuyor.
Milan’da otel fiyatlarını diğer şehirler göre daha yüksek bulacaksınızdır. (Tabii Venedik’e festival zamanı gitmiyorsanız). Üstelik Milan’da merkez denilebilecek alan içerisinde çok fazla otel de yok. Ben de merkezden uzaklığı ve buna göre vermeye razı olduğum para oranı eşitliği ile bir yer olan Hotel Perugino olarak seçtim. Otelin sitesine göre ciddi bir promosyon yakalamış gözüküyorum ama sezon dışı dönemler için sıklıkla yaptıkları bir promosyon olabilir. Gecelik 70 euro civarı (3 kişi) için uygun sayılabilecek bir odaydı. Otel baya eski, çalışanlardan da bize yaşlı beyefendiler denk geldi. Ama temizdi, üstelik otel içerisinde kendi barı vardı. Bizim fiyata tabii ki kahvaltı dâhil değildi ama ulaşım olarak da çok can sıkmadı. Üstelik otele giden sokakta yediğim en güzel tiramusuyu yapan bir aile restoranı keşfettik.
Ne kaldı geriye, Bolonya.
Bolonya Pegasus sağolsun İtalya’da erişimi en kolay şehirlerden biri oldu. Zaten konum olarak da bence yeri Roma, Venedik ve Floransa’ya geçiş için çok uygun. Onu geçtim biz kendisinden özel bir şey beklemezken (İtalya’da göreceğimizi gördük modundayken bile) en çok keyif aldığımız yerlerden biri oldu. Kompak İtalya diyebiliriz. Burada Grand Hotel Elite diye gezinin geri kalanına göre yıldızı bir tık yukarda olan bir yer ayarladım. Yine de özel indirim şu bu derken gecelik 60 euro civarı 3 kişi için iyi bir rezervasyon yapabildim. Güzel bir oteldi, ama açıkçası otelde çok vakit geçirmedik.
Yenilecek: İtalya mutfağı candır. Zaten ben saymadan siz pizza, makarna, tiramisu diye biliyonuz ne yiyeceğinizi. Yeyin. Bunlara ilave ekleyebileceğim tiramisuyu yerel bir aile restoranı gibi yerlerde yemeyi deneyin, farkını anlayacaksınız. Bir de peynirleri de güzel olduğu için peynir tabakları da iyi oluyor ama tabii mide fesatı tanımlamasını cümle içerisinde en çok kullanabileceğiniz ülkelerden biri İtalya olduğu için dikkat etmekte yarar var. Ayrıca tatlılar da bir başka arkadaş, zaten dondurma olayına girmiyorum bile. Bir de orada akşam gidilen açık aperatif büfeli barlar moda, buraya uygun fiyatlara 5-10 euro gibi sınırsız yeme hakkı için oldukça uygun paralar verip, tabağınıza aperatif bardan istediğiniz kadar alabiliyorsunuz. Özetle gitmeden rejime girmekte net yarar var.
Görülecek:
Roma’dan başlarsak görecek o kadar çok şey var ki! Bir kere Kolezyum‘u ve Roman Forum‘unu gezmeden gelen ile Aşk Çesmesine para atmadan geleni dövüyorlar. Kolezyum ve Roman formu zaten birbirine çok yakın. Zaten tercihen biletlerini kombine alırsanız aynı gün öpleden önce birine öğleden sonra birine giderek zaman kullanımı ve para açısından iyi bir şey yapmış olursunuz. benim önerim Kolezyum’u sabaha Roman Forum’unu öğleden sonraya koyun çünkü Roman Forum’u çok büyük. Her ne kadar gerek Kolezyum’un gerekse Roman Forum’un baya yıkık dökük ve harabe olması biraz hayal kırıklığı yaratsada bu yerlerin 2000-3000 yıllık geçişini düşündükçe ve o zamanlardan kaldıklarını düşündükçe insan farklı duygularla geziyor.
Aşk Çesmesi ve civarı gezip bir cafede oturmak için tam turistik mekanlar. Zaten çeşmenin önü kışın ortasında gitmediyseniz acaip kalabalık olacak ve düşündüğünüz kadar keyifli olmayacak. Ancak yine de görüntü inanılmaz güzel ve yolunuz tekrar buraya düşsün istiyorsanız arkanız dönük omzunuzun üstünden buraya para atmayı unutmuyorsunuz.
Müze olarak İtalya’nın bir çok şehirlerinde olduğu gibi bir çok alternatifiniz var ama özellikle Borghese Galerisi içerdiği çok ünlü parçalarla dikkat çekiyor. Üstelik içini bir villanın odaları biçiminde gezme imkanınız olduğu için ve randevu ile randevu saatinize göre gezdiğiniz için rahat ve keyifli bir şekilde gezebiliyorsunuz. ben özellikle küçüklüğümde bir ansiklopedide gördüğümden beri hayran olduğum Bernini’nin Apollo ve Defne heykelinin orjinalini görme imkanı bulduğuma çok sevindim. Burada Bernini’nin diğer bir çok güzel eseri de var, Bernini’nin David heykeli de özellikle yakışıklılığı ile bayan gezginlerin dikkatini çekecektir. (Ünlü David heykeli Florensa’da ve Michalenjelo’nun, ona birazdan gelicem)
Roma’nın yine İspanyol merdivenleri ve çevresi de güzel yerlerde oturmak için iyi lokasyonlar. Ben yine de ünlü dondurmacılardan birinin olduğu sağlı sollu güzel restoranlarla dolu cafelerinin olduğu sokağını daha çok sevdim.Yanlış hatırlamıyorsam Via del Governo Vecchio olarak geçiyor.
Benim gibi mitoloji severler için Roma’daki Pantheon’da turistik gezi noktalarından biri olacaktır, ancak ne yalan söyleyim içi tabi nerdeyse 2000 yıl önce kiliseye çevrilmiş olduğundan dışardaki sütunları olmasa Pantheon demezsiniz, bu da benim için hayal kırıklığı oldu ama muhtemelen kiliseye çevrilmeseydi yıkılırdı, bizdeki Ayasofya’nın camiiye çevrilmesi gibi diyerekten kendimi avuttum.
Yine Roma’da iken mutlaka yarım gününüzü Vatikan’ı görmeye harcayın. İnanılmaz etkileyici, öylesine büyük öylesine şaşalı ve her mertekaresi inanılmaz değerli yapıtlarla dolu ki bu kadar değerli sanatı bir arada bu gösterişli sunum ile görmek gerçekten anlatılmaz yaşanır. Bilet kuyruğundan kaçınmak için önceden internetten almanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
Floransa gezmesi çok kolay, küçük ama baya dolu bir şehir. Muhtemelen ilk durağınız neredeyse şehrin her yerinden görülebilen Duomo Katedrali ve Meydanı olacaktır. Ben gördüğümde gözlerime inanamadım ki o zamana kadar azımsanmayacak ölçüde Avrupa şehri gezmiş ve kathedrali görmüş olduğumu düşünüyordum. Açıkcası İtalya’daki kathedrallerin ihtişamını başka yerlerde göremedim. Duomo sizi zaten büyüklüğü ve kapılarındaki detayları ile büyüleyecek. Düşünün ki buranın yapımında çalışan heykeltraşların, ustaların çocuklarının, torunlarının işlere devam ediyor, çünkü o kadar büyük ve yapılması o kadar uzun sürüyor, hele o dönemin koşullarında. İçeri giriş ücretsiz ama kulesine çıkmak isterseniz 10 euro verip üstüne 400 basamak çıkmaya hazır olmanız gerekiyor. Bir de bu meydan yankesicilerin en çok çalıştığı meydanlardan özellikle yoğun dönemde gidiyorsanız özellikle dikkat. Civarda yine bir çok turistik cafe ve restoran var.
Ponte Vecchio Köprüsü, bir çok Floransa resminde geçen şirin bir köprü ama üzerindeki dükkanlar olsun dış renkleri olsun güzel bir mimari sunuyor. Floransa’nın görülmeze olmazlarından. Yine tüm şehri görebildiğiniz ve çakma David heykelinin olduğu Michelangelo meydanı şehrin dev Duomo ile birlikte çehresini görmek ve Floransa’ya gittim resmi çektirmek için en ideal yer.
Floransa tam bir sanat şehri, Rönesans’ın önde gelen yerlerinden olduğu her yerinden belli oluyor. Adeta bir açık hava müzesi olan Signoria Meydanı’nda (Piazza della Signoria) bir tur atmakla bile müze gezmiş gibi oluyorsunuz.ancak ünlü Uffizi Müzesi’ni es geçmeyin. Ben çok müze gezdim ama bu kadar dolu bir müze görmedim. Adamlarda o kadar çok sanat eseri varki bazılarını yüksek duvarların ta tepesine asmışlar sığdırmak için görülmüyor bile, içimden birazını bize verseler de biz ayrı duvarlara koyarız diye geçirdim resmen.
Bir de yine ünlü David heykelinin aslını görmek için Akademi Galerisi’ne (Galleria dell’Accademia müzesinde) uğramayı unutmayın. Böyle tanıdık eserlerin gerçeğini görmek gerçekten etkileyici oluyor.
Bir de Floransa’da eski hapishaneden bir restorana çevrilmiş bir yer var, orada yemek yemek de değişik bir deneyimdi. Ama çok meşgul olduklarından şansınıza göre servis değişebiliyor. Bunu ayrıca İtalya yeme-içme kısmında yazdım (adı Ristorante Le Carceri)
Venedik’e tren ile vardım ve tren istasyonundan adımımı dışarı atar atmaz karşımda kanalları ile güzel Venedik’i görünce kendimi resmen köyden indim şehire senaryosundaki gibi ufkum tutulmuş buldum. Venedik inanılmaz güzel bir şehir. Bunu duymuştum, okumuştum, resimleri görmüştüm ama öyle böyle değil. Bizim buradaki zamanımız kısıtlı olduğundan da tadı damağımda kalmış olabilir ama gerçekten her yanı fotoğraflık manzaralarla dolu. İnsan bizde olsa o kanalları kapatıp AVM yaparlardı adamlar buradan dünyanın en güzel şehirlerinden birini yapmış diye düşünüyor. Venedik’te özellikle o dar dolambaçlı sokaklarda gezmek inanılmaz keyifli. Minik güzel dükkanlardan bakına bakına, ancak tavsiyem çok beğendiğiniz bir şey bulursanız pazarlık yaparaktan alın çünkü geri orayı bulmanız biraz zor 🙂 Ben özellikle akşam yemeği için dışarı çıktığımızda biraz da soğuk bir Kasım akşamı olmasının etkisiyle burası tam bir Vampir şehri atmosferine kendimi kaptırdım, çünkü dar sokaklar, aydınlatma kısmen var, ve sokaklar labirent gibi olduğu için biraz öteden kıvrılıyor, sürekli köşe başı ve o köşeden kim çıkacak ne çıkacak diye ürperdim. Tabii bizim gittiğimiz zaman turistik zaman olmadığından şehir biraz da boş ve sakindi onun da etkisi vardı sanırım ama benim çok hoşuma gitti.
Venedik’in kendi meydanını zaten dolaşırken denk geleceksinizdir, zamanınız varsa adalarına gidebilirsiniz, bu adaların özellikle cam sanatları meşhur. Bir de Juliet’in evi varmış ama ben gidemediğimden yorum yapamıyorum.
Milan’ı rotama özellikle bir de klasik değil modern İtalya şehri olsun diyerek özellikle eklemiştim. İlk gittiğimde biraz zamansızlıktan biraz havalardan çok gezip keyif alamamıştım, ikinci gidişimde çözdüm olayı. Ayrıca yazacağım beni bekleyin!
Ama ana başlık verecek olursak Floransa’daki Duomo gibi Milan’ın da ünlü Duomo’su çok güzeldi, özellikle Gotik mimarinin o ince detaylarını ve devasa işi görünce insan tabi yapması 600 yılı bulur iğne oyası mı yapıyon be arkadaş diye düşünüyor. Milan denince akla bir de tabii moda geliyor, pahalı butiklerin dükkanlarındaki manken gibi görevliler bu imajı biraz verdi ama genel olarak insanların kıyafetlerine yansımış bir tarz bana pek denk gelmedi.
Burada İsa’nın son yemeği tablosunu görmeye de bizim orada olduğumuz amanlar için randevu denk getiremediğimden şehrin bu güzelliğinden de mahrum kaldım.
Bolonya’nın ben merkezini çok beğendim. Tarihi güzel binaların koridor şeklinde kemerleri arasından çeşit çeşit butikler, restoranlar, barlar arasında dolaşmak gayet keyifliydi. Hava dışarıda gezmek için soğuktu ama yemek yediğimiz yerin çıkışında sıcak şarapları elimize alınca çok keyifli oldu. Yerin adı Bar Il Calice, İtalya yemek kısmında daha detyalı yazdım. Özetle bizim bir günümüz vardı ve artık yoğun bir yolculuğun son günü olması itibariyle de yemek için çok yer arayasımız yoktu, buradaki turist menüsü çok işimizi gördü. Bu menüyle ana yemek, içecek, kahve vs gibi ayrı ayrı alsak 20 küsur Euro tutacak bir yemeği 13-15 civarına yeme imkânımız oldu. Üstelik yemekler ve ortam gayet güzeldi. Aşağısı da barımsı ve dışarda sıcak şarap satan güzel bir yer.
Bolonya bana ortam olarak Eskişehir’i hatırlattı. Görüntüsü benzemeyebilir ama büyük şehirlere yakın, onlar kadar keyifli olabilecek güzel mekanların olduğu ama onlar kadar büyük şehir stresi, ulaşım zorluğu yaşatmayan şirin bir şehir. Bu arada bolonez sosu tahmin edeceğiniz üzere buranın. Özellikle buraya özel bolonez mantısı var, spagetti bolonez yerine onu deneyin, bizim yediğimiz yerde gayet güzeldi.