Norveç deyince genelde herkesin aklına başkent Oslo’dan çok doğal güzellikleri görmek üzere fiyortlara geziler, Bergen şehri ve kuzey ışıklarını izlemek için tercih edilen Nordkapp ve Tromso geliyor. Genel olarak gezginlerin rotası da “Norway in a Nutshell” gibi doğal güzellikleri görme üzerine seçenekler üzerinden gittiğinden başkent Oslo’ya çok az süre ayrılıyor hatta ayrılmıyor bile. (Bu arada fiyortlar genelde Kuzey ülkelerinde görülen özel bir çeşit kıyı tipi, denizin buzul vadilerini basması sonucunda oluşan dik yamaçlı uzun ve dar körfezler. )
Ama bence Oslo’nun hakkı yeniyor! Gezmesini bilene her yer güzel, ve evet bunu “gittiğim ülkenin illa başkentini göreceğim” huyum olmasa da Oslo için söylerdim 🙂
Her zamanki gibi özet bilgiler aşağıda, daha sonra hikaye kısmına geçiyoruz…
Ulaşım: Pegasus ve THY’nin uçuşlarına ek olarak eğer bir Avrupa şehrinden aktarma yapacaksanız Norveç havayollarının çok ekonomik uçuşları da bulunuyor. Biletler İstanbul’dan tek yön biletlerin kampanya dönemlerinde 40-60 euroya gördüğüm oldu. Ama fiyat sizin için önemliyse ucuz bilet tek kriter olmasın Oslo sizden fazlasını çıkartır 🙂
Havaalanı Transfer: Oslo Gardermoen (OSL) Havaalanı şehre 47 km uzaklıkta, en kolay yöntem raylı sistem kullanarak yaklaşık 20 dakikalık bir yolculukla merkeze varmak. Tek yön 90 nok (30 TL). Yanlız dikkat edin iki firma var, biri expres tren diye geçen FlyToGet firması diğeri NSB. Expres’in farkı daha lüks vs ama zaman kazancını 2-3 dakika ama fiyat olarak iki katı (180 Nok). O yüzden ben NSB’yi öneririm.Otobüs de var ama 175 nok civarıydı sanırım fiyatı ve 40 dk civarı sürüyor olması lazım. Açıkcası hızlı tren varken çok da değerlendirmedim.
Vize: Schengen.
Yemek: Genel olarak özellikle öne çıkan buranın meşhur yemeği diyebileceğim bir yemeğe rastlamadım ama geyik eti ve deniz ürünleri Norveç mutfağının genel ana maddelerinden. Balık sevenler Norveçli balıkçı amcaların elleri soğuktan çatlayarak tuttukları balıkları denesin lütfen, özellikle Norveç somonu ünlü.
Görülecek: Vigelend Parkı, Liman Bölgesi, Aker Brygge, Grünerlokke (Thorvald Meyers Sokağı), Stranden Sokağı, Karl Johans Gate Sokağı, Opera Evi, Nobel Barış Merkezi, Viking Gemisi Müzesi, Damstredet, Telthusbakken , Akershus Hisarı
Kalacak yer: Bayram tatilini fırsat bilip son anda plan yapmak zaten pahalılığıyla ünlü şehir Oslo’daki kalacak yer opsiyonlarımı baya daralttı 🙂 Ben burada otel fiyatlarına baktıktan sonra, tek kişi olunca, bir kere kaldığım bir daha da kalmam dediğim hostellerden birinde kendimi buldum. Ama hostel dediğime bakmayın aslında otelden hallice. Odalarda ayrı banyo, kahvaltı dahil, ortak alanlar vs ile geceliği 100-150 TL arası olan bir hostel. Tabii kriter yine merkeze yakın ve temiz olsun olunca hostel bile olsa Oslo’da fiyatlar böyle oldu. Otellerin fiyatları gecelik 250-300 TL’den başlıyor diye düşünebilirsiniz. O yüzden mümkün olduğunca önceden bakıp uygun indirim veya promosyon denk getirmek yerinde olur. Sadece benim gibi hostelde kalacak arkadaşlara kendi kilit, şampuan ve terliklerini götürmelerini hatırlatayım. (Gerçi kilidi genelde onlardan da alabiliyorsunuz, bazı hosteller havlu da vermiyor, onu da kontrol edin gerekirse yanınıza peştemal alın – daha hafif ve aynı işi görüyor ;))
Fiyatlar: Norveç pahalı ülke, refah düzeyleri çok yüksek ondan şeklindeki bilgiler henüz kulağınıza çalınmadıysa ben birinci elden ileteyim gerçekten de refah düzeyi yüksek ve tek sebebi bu değilse bile gerçekten de pahalı bir şehir. Burada pahalılıktan kastım euroyu/dolları/dövizi Türk lirasına çevirdim pahalılığı değil. Bildiğin pahalı!
Bir Mc Donalds ya da Burger King menüsünün 30 TL civarı olduğunu düşünün. Dışarda içtiğiniz bir kahve bile 15 tl civarı, restorana gidiyorsanız en ucuz bir tabak yemek 30-50 TL’den aşağı değil ve marketler bile ucuz değil pahalılığı söz konusu. Ben buradan sonra (burayla birlikte Kopenhag ve Stockholm’u da birlikte düşünüyorum) Paris pahalıymış Londra’da pound 4 TL çarpınca pahalıymış vs geçtim gitti. Çünkü oralarda en azından ucuza alternatiflerde çok. Buralarda ucuza alternatif bulma şehirde yaşamıyorsanız pek bir alternatif değil. Genelde gezginler suyu musluktan doldurup (ki içilebiliyor oluyor genelde), yanlarında kuruyemiş, bisküvi gibi yiyecek getirmiş oluyorlar. Belki her öğün için değil ama (sonuçta bir yere orayı “tatmaya” da gidiyoruz) özellikle uzun süreli gezilerde bir kaç öğünü bu şekilde atlatmak iyi olabilir. Velhasıl Kuzey Avrupa gezimin kısa bir parçasıydı Oslo ama bu gezi benim en pahalı gezilerim arasında listeye ikinci sıradan girdi. (Birinci sırada USA var ama o iki haftalık 6 şehirlik, 5 yıldızlı otellerde konaklamalı bir geziydi, ki hostellerde kaldığım Kuzey Avrupa gezisinin böyle bir birincilikten sonra ikinci olması bilmem anlatabiliyor muyum :)) Tamam tamam, o kadar da korkunç değil ama kendinizi hazırlamış olsanız bile tuzlu gelecek sadece bunu bir kabul edin.
Evet, gelelim gezimin hikaye kısmına…
İskandinavya ülkelerine yapılan her gezide olduğu gibi havaya dikkat ederek başlamak gerekiyor. Çünkü buralar harbi soğuk memleketler. Ve öyle hırkamı giyerim soğuğu değil Eskişehir’de geceyarısı trenden indim soğuğu gibi gerçek soğuklar. Özellikle sonbahar ve kış mevsimlerinde seyahat edecekseniz bavulları kat kat giysiler olarak hazırlamakta yarar var. Ben 8 günlük Eylül sonu yaptığım bu gezime 7 kgluk en küçük boy bavul ve yarısı boş küçük bir sırt çantası ile çıkmayı başardım, aynı performansı sizden de bekliyorum 😉 Bavul hazırlama da En iyi bavul en hafif olandır.
Oslo bana standartların üzerinde herşeyi çözmüş karizma bir şehir izlenimi verdi. Sokaklar temiz ve düzenli, insanlar sakin, mutlu ve nazik, binalar güzel ve genelde bakımlı, genel mimari olarak da güzel ve ilginç yapılar var. Herşey yerli yerinde sanki. Refah düzeyinin yüksek olması böyle bir şey sanırım 🙂
Oslo’nun buna rağmen sadece Norveç içinde değil İskandinav ülkeleri başkentlerinden olan komşuları Kopenhag ve Stockholm ile kıyaslanınca da ziyaret edilesi şehir anlamında üvey evlat muamelesi görmesini ise genel olarak standartların üzerinde ama özellikle akılda kalan güzellikte turistik yerlerinin az olmasına bağladım ben. Burada bahsettiğim internette ve oralarda karşılaştığım insanların genel yorumları tabii, ben şahsen Oslo’yu gayet akılda kalıcı ve keşfedilesi buldum 🙂
Oslo bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi yürüyerek keşfedebileceğiniz bir şehir. Bir çok atraksiyon yürüyüş mesafesinde. Tramvay ve bisiklet kullanımı çok yaygın. Günü birlik ulaşım kartları özellikle müze bölgesine gidiş için iyi olabilir. 24 saatlik kartlar (kullandığınız an süresi başlıyor) 90 NOK (30 tl civarı), bir kaç kere otobüse binecekseniz çok mantıklı çünkü bir bilet önceden alırsanız 30 nok (10 TL) ama otobüste almaya kalkarsanız 50 nok (17 TL). Ve bu biletle otobüs,metro vs ek olarak kısa mesafeli feribotta kullanabiliyorsunuz.
Mutfak olarak son dönemlerde yeni nesil ünlü ahçıların gözdesi “İskandinav Mutfağı”nın yeniden yorumlanması kapsamında Norveç mutfağında neler var acaba diye merak edebilirsiniz. Ama etrafta genelde tipik Norveç mutfağından çok İtalyan, burger, kebap vs restoranları göreceksiniz. Ama Norveç mutfağı olarak balık ve geyik etleriyle yapılan yemeklerinden deneyebilirsiniz. Bir de böyle özel günlerde yapılan özel yemekleri var, her yerde ve her zaman bulunmuyor. Örneğin Smalahove diye geçen ve kuzu kafası ile yapılan bir yemekleri gibi. Ama benim hazzedeceğim bir tarz olmadığı için ben hiç bakmadım, ilgilenenlere adını geçmiş olayım. Restoran olarak Aker Brygge ve Grünerlokke civarındaki yerleri tavsiye ederim.
Şehre hızlı bir giriş için benim önerim merkez sayılabilecek Karl Johans Gate Sokağı civarlarında turlama, Opera binasını görme, belediye binası (City Hall) ve Nobel Barış Ödüllerinin verildiği binanın olduğu Liman bölgesinden Aker Brygge’ye doğru yürümek. Aker Brygge’yi de gezdikten sonra Vigeland Parkı ve ya Grünerlokke’ye geçme. Zaten geriye mutlaka yapılmalılar olarak müze severler için müze bölgesi, ve fotoğrafla ilgilenenler ya da yeterince eski ve güzel ev görmeye doymayanlar için bir kaç sokak kalıyor.
Aker Brygge benim çok hoşuma gitti çünkü bu bölge denize yakın manzarası bir yana, içerisinde ilginç mimaride binalar, cafeler, restoranlar ve alış veriş dükkanları ile dolaşması oldukça keyifli bir yer. Bu bölgede restoranlarda çok çeşitli mutfaklar var ve Oslo standartlarına göre uygun fiyatlı ama klas yerlerde bulabiliyorsunuz. Ben burada şehrin en iyi burgerlerinin yapıldığı söylenen Burger Joint’de yemek yedim. Gerçekten burgerin lezzeti bir yana trüf mantarlı ve parmesanlı patates beni benden aldı. Burger seviyorsanız burası gerçekten de iyi bir alternatif. Detayları burada.
Vigeland Parkı benim Oslo’da en çok etkilendiğim yer oldu ve Oslo’da hiç bir şey için zamanınız yoksa tek bir yer görebilecekseniz orası çok net olarak Vigeland Parkı’dır. Bu park dünyanın tek bir artist tarafından yapılmış en büyük parkı, içerisinde Gustav Vigeland’ a ait 200’den fazla heykel var. Park tüm yıl açık üstelik ücretsiz. Heykelleri tek tek incelemek, parkta çiçekler, havuzlar ve fıskıyeler arasında bir günü komple geçirmek içten bile değil. Park aynı zamanda sabah ve akşam zamanlarında sporcularında gözde uğrak yeri. İçerisinde ayrıca bir de müze var, müze ücretli ama dışarda zaten o kadar heykel gördükten sonra müzeye herkesin mecali kalmayabilir 🙂
Grünerlokke bölgesi ise güzel cafeleri, butik dükkanları ile Oslo’nun en işlek bölgelerinden. Bazı yerlerde hipster bölgesi diye de geçiyor 😀 Ama buralarda da dolaşmak, dükkanlarda eski-yeni tasarımlar keşfetmek, güzel tasarımlı cafelerde yemek yemek ve yakınlardaki parkta kafa dinlemek yine Oslo’nun başlıca atraksiyonlardından. Gece eğlenceleri için de adreslerden biri burası.
Eğer ilgileniyorsanız Damstredet ve Telthusbakken adlı birbirine yakın sayılabilecek sokaklarında güzel renkli şirin evleri ve eski tahta evler görebilirsiniz. Fotoğraf için oldukça güzel yerler. Ancak haritada kabak gibi olmasına rağmen nedense bulması benim için biraz zahmetli oldu bir de kısa sokaklar olunca o kadar uğraşı verdiğime biraz hayıflanır gibi olsamda fotoğraflara bakınca iyiki gitmişim dediğim yerler oldu 🙂 Telthusbakken’e yakın olan kilise Oslo’nun en eski kilisesi bu arada.
Oslo’nun Viking Gemi müzesi ünlü atraksiyonlarından. Bu müzeye gittiğinizde zaten civarında yine bir çok müzeye gitme fırsatınız olacak. (Çok müze gezmeyi düşünüyorsanız Oslo şehir kartına bir bakın, ama bir-iki müzeyse fiyatını kurtarmayabilir.). Bu müzede çok iyi korunmuş ve restore edilmiş 3 viking gemisi sergileniyor.
Bir de ben gitmedim ama merkeze yakın Akershus Fortress diye geçen Akershus Hisarı ziyaret edilebilir.
Tabii Oslo’da bir kaç günden fazla zamanınız varsa günü birlik ya da bir kaç günlük fiyort yolculukları ise gezginlerin en çok tercih ettiği atraksiyonların başında geliyor.
Gece eğlencesi olarak Oslo’da her şehir gibi bir çok opsiyon sunuyor. Klasik barlar ve dans severler için clubların yanısıra Jazz müzik çalan barlar da Oslo’nun öne çıkan özelliklerinden.
Son olarak tren istasyonu önündeki kaplan heykeli ve Oslo’nun neden bazen kaplan şehir olarak da bir lakap aldığını merak edenlere not, bu isimlendirme aslında ilk kez 1870 yılında Norveçli bir şair olan Bjørnstjerne Bjørnson Oslo’yu soğuk ve tehlikeli göndermeleriyle kaplana benzetmesiyle başlıyor. Ama öyle yerleşiyor ki 2000 yılında Oslo şehri 1000. kuruluş yılını kutlarken şehir kendine hediye olarak bir kaplan heykeli istiyor 🙂 Ve Elena Engelsen’in yaptığı 4,5 metrelik heykelde Oslo şehrinde yerini almış oldu.