Lüksemburg Avrupa’nın ihmal edilen rotalarından biri. Bunu kendim Lüksemburg rehberi , Lüksemburg gezilecek yerler, Lüksemburg ne yapılır gibi aramalarımdan çok da sonuç alamayınca daha bir anladım 😀
Tabii ülke küçük ülkelerden olunca gelsin bir sürü önyargı! Çok da bir şey yoktur, başka yere mi gitseydim, Avrupa’nın diğer ünlü yerlerinin ünlü olmalarının bir sebebi vardır, milyonlarca turist yanılıyor olamaz! vs vs. Bir de bende küçük ülkelerin sanki eski tarihçesi olmazmış gibi bir önyargı da vardı. O yüzden Lüksemburg’a geldiğim iyi oldu 🙂
Evet Lüksemburg küçük ülke ama kesinlikle 1000 yılı aşkın tarihine yeni diyemezsiniz, evet küçük ülke ama görülecek bir şey yok demek de düşman mısın birader kıvamında abartı, evet küçük ülke ama fotojenikliği ile diğer Avrupa ülkelerine kaybetmez.
Ama evet, örneğin Roma için en az 3 gün derken Lüksemburg’a günü birlik ya da bir haftasonu kasmadan yeter diyebilirim. Bunu kötü anlamda söylemiyorum çünkü bazen gerçekten de böyle görülecek “herşeyi görmeli, yapılacak herşeyi yapmalıyız” modunda geçen gezilerdense “ağırdan alsanız da olur” tarzı geziler yapmalı insan. Gerçi böyle dedim ama bakınız Lüksemburg rehberi hiç de kısa olmadı 🙂
Benim, ki nezle öksürük modundaki halime rağmen, keyif aldığım yerlerden biri oldu. Bir de Lüksemburg’u sadece Luxemburg city (başkent) değil biraz da civarlarıyla düşünmek lazım, çünkü ülkenin küçüklüğü burada avantaj olup başka bölgelerine kolaylıkla gidip farklı deneyimler yapmanıza kolaylık sağlıyor.
Neyse bu kadar girizgah yeter, gelelim Lüksemburg rehberi özet başlıklara sonra her zamanki gibi detaylı gezielciniz Lüksemburg rehberi versiyonu ve gezielciniz in Luxembourg vidosu altta.
Ulaşım: Küçük de olsa (bu yazının en çok kullanılacak kelimesi sanıyorum :p) havaalanı var, o yüzden havayoluyla da gelebilirsiniz. BeNeLux (Belçika-Hollanda-Luxembourg) bölgesinden trenle ulaşım da yaygın.
Havaalanı ulaşım: Lizbon’dan sonra bir kere daha havaalanından ulaşımın bu kadar ucuz olduğu bir Avrupa ülkesi ile karşılaştım! Hem de pahalı olmasını beklerken! (Ne de olsa ülkenin adında Lüks var ve hostelde kalmak bile çok ucuz olmadı!). İşte bunlar hep önyargı, 2 euroya 16 nolu (veya 29 ama 16 daha hızlı ) otobüse binip şehir merkezine gelebilirsiniz. 2 euroluk bilet 2 saat boyunca geçerli.
Bu arada günlük ulaşım bileti ise 4 euro, günlük derken tüm ülkeyi kapsıyor ve şehirlerarası trenlere de binebiliyorsunuz o derece! Zaten havaalanı 6-7 km çok uzakta değil, taksiye binseniz bile 25 euro civarı tutuyor.
Vize: Schengen vizesi. (Schengen Lüksemburg’un bir köyü, bunlar Schengen istemesin de kim istesin :D)
Yeme İçme: Açıkcası buraya özel şu yemek diye sorunca şunu söylüyorlar: Judd mat gaardebounen diyorlar, domuz etinden yanına patates ve fasulye diyebileceğimiz Alman esintili bir yemek. Genel olarak restoranlarda zaten Alman ve Fransız stili yemekler buluyorsunuz. Ama tabii fast food zincirleri ve pek tabii Türk dönercileri her yerde.
Gezilecek yerler: Casemates du Bock(Unesco mirası listesinde olan şehrin eski savunma amaçlı yapılmış mağara yapısı), Corniche (Avrupa’nın en güzel balkonu diye geçiyor), Kathedral, Palace of the Grand Dukes, Place Guillaume II (meydan), Belediye binası (Place d’Armes meydanı), eski şehir bölgesi (Grund), Clairefontaine Square ve Duchess Charlotte Memorial, Amerikan mezarlığı.
Bir de ek olarak zamanınız varsa başkent Lüksemburg’dan günü birlik yapabileceğiniz diğer turistik Lüksemburg yerleri:
Vianden: Eski ortaçağ stili evler ve kalesiyle 2013’te Unesco kültürel miras listesine girmiş
Schengen: Sırf Schengen’e de gittim demek için değer. Burada EU ile ilgili bir kaç anıt, müze ve küçük bir kule bulunuyor. Ayrıca Lüksemburg şarap rotası için başlangıç noktalarından biri.
Şarap bölgeleri rotası ve Küçük İsviçre (hiking bölgesi)
Fiyatlar: Lüksemburg ucuz bir şehir değil, özellikle otel ve yeme içme fiyatları Avrupa ortalamasının üstünde diyebilirim. Adında lüks geçiyor demiştim değil mi 😀 Zaten şehirde tek bir hostel var ve geceliği 20 euro üzerindeyse bu bir yerin küçük ve pahalı olduğunu anlamaya yeter!Bir de Avrupa’nın da finans alanında öne çıkan, kişi başı gelirin oldukça yüksek olduğu bir ülke. Bu fiyatlara da yansıyor tabii.
Ben hostel de kaldım 3 gece için 65 euro verdim (Mart 2017). Ama bu fiyata kahvaltı dahildi.
Genel olarak kahve 2,5-3 euro, bira 3-5 euro, yemek normal bir restoranda 12 eurodan başlıyor, ama ortalama fiyatlar bir yemek 20 euro civarı, zincir fast foodculardan 8-10 euro civarına burger menüsü yiyebilirsiniz ya da klasik türk döner dürüm 4,5 euro 🙂 De Bock atraksiyonu ise 6 euro.
Lüksemburg Kart: Her şehrin olduğu gibi Lüksemburg’un da 1, 2 veya 3 günlük seçenekler halinde alabildiğiniz ve size ulaşımdan turistik atraksiyonlara ücretsiz veya indirimli girişler sağlayan şehir kartı var. 2017 fiyatları 1 günlük kart 13 euro, 2 günlük 20 euro şeklindeydi.
Lüksemburg rehberi yazarken bu karttan bahsetmesem olmazdı, sıkıntı yok gezielciniz sizin için fiyat performansı da hesapladı, kartın parası şöyle çıkıyor :
Açıkçası Viandan’a gidecekseniz mantıklı, diğer türlü çok da gerekmiyor çünkü tüm ülkenin günlük ulaşım bileti 4 euro! Ama Viandan’a gittiğinizde oradaki kale girişi 7 euro ve bu kartla ücretsiz. Yine Viandan’daki Victor Hugo’nun evi (ki bişi yok gerçekten atlayabilirsiniz) 5 euro ve bu kartla ücretsiz. Lüksemburg içinde de girişi 6 euro olan Casametes du Bock bu kart ile ücretsiz. Yani Lüksemburg kartı bir günlük alıp, sabahtan Casemates du Bock’a girip (6 euro) sonra Viandan’a git gel yaparsanız kart ücretini güzelce kullanıp kara geçmiş olursunuz. Onun dışında olmasa da olur.
Evet gelelim Lüksemburg rehberi detaylarına, şimdi Lüksemburg gezilecek yerlerin biraz detayına girelim.
Lüksemburg’da açıkçası toplu taşımaya pek ihtiyaç duyacağınızı sanmıyorum çünkü şehir merkezi ve atraksiyonlar birbirine çok yakın. Bir tek Amerikan mezarlığına gitmek isterseniz gerekebilir ama zaten yukarda bahsettim günlük tüm ülkede (şehir değil ülkede!) kullanabileceğiz bilet 4 euro.
Bu kadar küçük dedikten sonra rakam verelim de azcık gözünüzde canlansın, tüm ülke yaklaşık 2500 km2 ve toplam nüfus 570 bin civarı. Lüksemburg City (başkent Lüksemburg) ise 51 km2 ve nüfusu 107 bin civarı. (İstanbul’da yaşayanlar şu an iptal bizim semtte bu kadar kişi yaşıyor diye :D)
Şehir merkezi klasik Avrupa dokusuna sahip, güzel bakımlı binalar, Arnavut kaldırımları, düzenli sokaklar, sağlı sollu cafeler, restoranlar, dükkânlar. Ancak buranın küçük olduğunu hemen anlıyorsunuz.
Havaalanında turist info noktası yoktu ama merkezde gayet güzel bir ofis var. İlk oraya uğrayıp ücretsiz şehir haritası almak her zaman iyi fikir 😉 Zaten turist ofisin bulunduğu meydan da görülecek yerler arasında, gerçi bir heykel dışında çok görülecek bir şey yok gibi gelecek ama Pazar günleri burada bir Pazar kuruluyor. Sabah kahvaltısını bu pazardaki taze ev yapımı çöreklerle yapmak da güzel bir fikir olabilir. Bu meydanın hemen arkasında ise Kathedral bulunuyor. Gotik stildeki bu Kathedral için daha önce hiç Kathedral görmediyseniz güzel gelecektir ama açıkçası Avrupa’daki diğer örneklerine kıyasla öne çıkan bir özelliği yok diyebilirim. Sadece içerisinde farklı olarak modern tablolar da içeren bir sergi vardı ben gezerken.
Palace of the Grand Dukes diye geçen yer kısaca Saray 🙂 Lüksemburg şu an Grand Dukes olarak yönetilen tek ülke burası da şehirde olduğu zaman Dük ve ailesinin kaldığı yer. Eğer bayrak göndere çekilmişse siz oradayken evde aileden birileri var demek! Ama asıl buranın karşısındaki “Chocolate House” benim mutlaka gitmenizi önereceğim bir yer! Burası eski stil Lüksemburg evlerinden ve şu an bir café olarak işletildiği için girip görebilmeniz güzel bir fırsat.
Üstelik buranın keklerini ve sıcak çikolata çeşitlerini gördükten sonra burası resmi şehir rehberlerine girmeli diye düşündüm 😀
Tabii buraları görünce güzel ama çok da özel bir şey görmedim hissi saracak size. O yüzden bu noktada hemen Corniche- Avrupa’nın en güzel balkonu diye adlandırılan yere yönelin. Zaten Lüksemburg rehberi olmazsa olmazı bence bu nokta.
Burası biraz yüksekten şehrin eski kısmına bakan gerçekten güzel manzaralı bir yer. Burası ve eski şehirin kendisi Lüksemburg’un en gezilesi kısımları. Corniche’den aşağı eski şehre doğru yürüyerek gidin ve yol boyunca güzel manzaranın tadını çıkarım. Finali ise Scott’s Pub diye geçen yerin dışarıdaki yerinde şu manzaraya karşı artık kahve mi şarap mı bira mı ne isterseniz onla yapın.
Eski şehir dışında şehrin tek “turist atraksiyonu” diye nitelendirebileceğimiz ve en gurur duydukları kısmı Casemates Du Bock diye geçen şehrin Unesco Dünya Mirasları arasında yer alan eski zamanlardan kalma savunma amaçlı yapılmış kale duvarlarının kalıntıları. Ama içeriden gezebiliyorsunuz (bilet 6 euro hemen Corniche’in karşısı –eski şehre inmeden gezebilirsiniz)
Bu yapının farklı kısımları 10.yydan başlayarak farklı tarihlerde yapılmış, zamanlar 23 km uzunluğunda 40 metre derinliğinde ve çeşitli katlardan oluşan çok iyi korunaklı bir yapı ortaya çıkmış. O kadar ki buraya “Gibraltar of the North” –Kuzeyin Cebelitarık’ı deniyormuş.
Ama 1867 yılında Lüksemburg’u nötrleştirme adı altında 17 kmye kadar yapıyı yıkmışlar. Şu an kalıntılarda 17 km yürümüyorsunuz tabii, gezebildiğiniz kısmı için yarım saat-1 saat civarı detay incelemenize göre yeterli olacaktır. Buranın içinden de şehre bakan güzel manzaralar yakalayabilirsiniz. Daha bilgi alarak gezmek isteyenler için buranın rehberli turları da var.
Açıkcası Lüksemburg bu kadar 🙂 Bu Lüksemburg rehberinde bahsettiğim yerleri günü birlik bir gezide bile kolayca gezebilirsiniz. Bir de Amerikalıların özellikle ilgi gösterdiği, ünlü generallerden George S. Patton’un mezarının da bulunduğu bir anıt mezarlık var bahsetmediğim, ama bilmem sizin ilginizi çeker mi?
Ben Lüksemburg’da 4 gün kaldım. 4 gün Lüksemburg başkenti için fazla olduğundan, ülkenin küçük ve ulaşımın kolay ve ucuz olmasını kullanarak 1 gün Vianden şehrine 1 gün Schengen ve Remich’e gittim.
Vianden küçük şirin bir yer, kalesi ve civar evleri de yine Unesco miras listesine alınmış. Ortaçağ stili evler, nehir yanı sokaklar, şirin cafeler ile gezmesi keyifli. Ancak yine çok küçük olduğunu belirtmekte yarar var 🙂 Burada görülecek atraksiyon olarak Vianden Kalesi ve Viktor Hugo’nun tatile geldiğinde kullandığı evi var. Ama açıkcası Viktor Hugo’nun evi eğer Lüksemburg kartınız yoksa- çünkü ona beleş- 5 euro vermeye değecek bir içerik bence sunmuyor. Zaten ev küçük, içerde gezebildiğiniz bir kaç oda var. Ana atraksiyon pencere önünde çalışma masasında oturan balmumundan Viktor Hugo heykeli, diğer odalarda kitap sayfalarından notlar vs var. Ancak tüm yazılar Fransızca ve Almanca. Bu dilleri bilmiyorsanız balmumu heykelle foto çekip, odaları şöyle bir dolanıp dışarı çıkmanız 5 dakika sürüyor. Kalenin kendisi açıkçası çok süslü görkemli bir kale değil, restore edildiği için iyi durumda ama içerisinde bir kaç şövalye zırhı ve tarihçesine dair bilgilerin bulunduğu kısımlar var. Gelmişken gezmek lazım.
Bir de eğer Easter zamanı Vianden’e gelirseniz burada ufak bir teleferiğimsi atraksiyon var, onu da deneyebilirsiniz.
Schengen ise evet küçüktü ama (Lüksemburg ne küçükmüş arkadaş her yer küçük :D) benim keyif aldığım yerlerden oldu. Bir kere Schengen’e geldim duygusu yeter 😀 Mosel nehri kıyısındaki bu küçük köy BeNeLux’un (Belçika-Hollanda-Lüksemburg) Almanya ve Fransa ile sınır olduğu yer olduğu için Avrupa Birliği sınırsız ulaşım anlaşmasının yapılması için uygun görülmüş. Haliyle en ilgi çekici yanı buna dair anıtları ve müzesi.
Schengen’ı detaylı olarak Schengen rehberi kısmında yazacağım 😀
Aslında Lüksemburg şarap rotasını da yapmak (Mosel bölgesi) ve küçük İsviçre’ye gitmek (Mullerthal bölgesi) isterdim ama havaların daha iyi olduğu bir zaman daha iyi olur diyerekten yapmadım. Siz yaparsanız yazın lütfen nasıl geçti Lüksemburg geziniz 🙂
Bu arada Lüksemburg’da nerede ne yenir için referans olsun diye ben nerelerde yemek yedim, şu köşede dursun bkn “Lüksemburg nerede ne yenir” .
Velhasıl küçük ama şirin bir tatil oldu benim için, Lüksemburg rehberi ile ilgili sorularınız ve yorumlarınız varsa dinliyorum 😉
Youtube kanalından da izleyebileceginiz Gezielciniz in Luxembourg
videosu ise şurada dursun 🙂