Kopenhag bir yandan yapacak çok şeyin olduğu ama bir yandan da iyi bir planla “yapılmalı” aktivitelerini bir kaç gün içine güzelce sığdırabileceğiniz kolaylıkta bir şehir.
Özellikle Avrupalı arkadaşlarımdan sıklıkla güzel şehir arıyorsan mutlaka görmelisin şeklinde adını duyduğum Kopenhag’a, ben kardeşleri sayılan Oslo ve Stockholm’u da dahil ederek bir İskandinavya turu modunda rotamın başlangıcı olarak gittim. Ama tabii turu düzenleyen yine gezi elçinizin kendisi oldu 🙂 1 kişilik turumun en keyifli ve unutulmaz gezilerimden biri olduğunu söyleyebilirim. Genelde Kuzey Avrupa-İskandinavya gezilerine Oslo yerine daha çok Norveç’in daha doğal güzellikli noktaları rotaya alınır ama biliyorsunuz ben başkentleri görmezsem olmaz! İlk durak Kopenhag’dan başlıyoruz.
Her zamanki gibi özet bilgiler aşağıda, sonrasında hikaye kısmına geçiyoruz 🙂
Bir de bundan sonraki gezi yazılarında gelen geri bildirimlerinizi göz önünde bulundurarak en sona parasal referans harcamaları da ekliyorum 😉
Ulaşım: Pegasus ve THY’nin sürekli uçuşları var, çok çok ucuzlamıyor ama yine de takip ederseniz uygun fiyatlara bulabiliyorsunuz.
Vize: Schengen.
Yemek: Smørrebrød (çeşitli mlzler ile açık sandviç), Polser (ekmek arası sosis, çeşitli turşu ve sos ile), waffles, deniz ürünleri deneyin ve Paper Island’a gidin.
Görülecek: Nyhavn, Tivoli, Round Tower, Little Mermaid , Gefion Fountain, Stroeget Caddesi, Stork Fountain ,Rosenborg Castle, The National Museum of Denmark , Visit Carlsberg, Church Of Our Savior, Ny Carlsberg Glyptotek, Frederiks Kirke (The Marble Church – Mermer Kilise), Christiansborg Sarayı, Kongens Have, Christiania (herkese göre değil detayına bakın lütfen!), ve şehir civarındaki günü birlik geziler olarak Kronborg Castle (Hamlet’in geçtiği saray), Viking Gemi Müzesi, Frederiksborg Kalesi ve Roskilde Kathedrali.
Havaalanı: Kopenhag havaalanından şehre en kolay yol metro, kişi başı 36 krone (16 tl civarı) bilet ile merkeze 15-20 dakikada gidebiliyorsunuz. Kopenhag’da toplu ulaşım araçları 24 saat çalıştığından kullanımı oldukça kolay.
Kalacak yer: Kopenhag gerçekten de pahalı bir şehir. Mümkün olduğunca önceden kalacak yer ayarlamanızı olası indirimlerden yararlanmanız için öneririm. Ben burada otel fiyatlarına baktıktan sonra, bir kere kaldığım bir daha da kalmam dediğim hostel seçeneklerine bakarken buldum kendimi 🙂 Hostellerin bile, tamam Avrupa’nın en iyi hosteli ödülleri olabilir ama, gecelik 100-150 TL ile bütçeme güzel bir kalem olarak girdiğini söyleyebilirim. Ki bu fiyata 4 ya da 6 kişilik ortak bir odada bir ranza alıyorsunuz ve bazılarında çarşafı da ayrıca kiralamanız gerekiyor. Ama temizlik, düzen, güzel tasarımlı ortak alanlar ve şansıma iyi oda arkadaşları ile bu seferki hostel deneyimlerim çok farklı oldu. Kopenhag’da Generator Kopenhag adlı oldukça merkezi ve inanılmaz profesyonelikte ve tam bir gençlik merkezi modundaki hostel’de kaldım. Ortak alanlar ve cafe’si fiyat/dekor ve performans olarak normalde de gidebileceğim tarzdaydı.Yine de özellikle banyo ve duşun ayrı bir şekilde odada olduğu ilk iki hostelime ve iyi deneyimime rağmen bir kez daha hostelde kalmanın ilk tercihim olmadığını belirteyim. Sanırım yaşla ilgili :p Sadece hostelde kalacak arkadaşlara kendi kilit, şampuan, havlu ve terliklerini götürmelerini hatırlatayım. (Gerçi kilidi onlardan da alabilirsiniz ben öyle yaptım, illa gerekir miydi? tartışılır, ben garanticiyim o yüzden aldım :))
Evet, gelelim gezimin hikaye kısmına…
Öncelikle havaya dikkat! Genel olarak soğuk bir havası var, yazın bile gitseniz özellikleri akşamları serin hissetmeniz mümkün. Boşuna “Kuzey” Avrupa değil 🙂 O yüzden benim gibi sonbahar veya kış aylarında gezmeye gidecekler bavullarını ona göre hazırlasın. Genelde kat kat giysi her zaman iyidir. Ben 8 günlük Eylül sonu yaptığım bu gezime 7 kgluk en küçük boy bavul ve yarısı boş küçük bir sırt çantası ile çıkmayı başardım, aynı performansı sizden de bekliyorum 😉 En iyi bavul en hafif olandır.
İlk izlenim olarak gerçekten de güzel bir şehir. Gerçekten de bisikletler her yerde ve gerçekten de insanlar ortalama olarak oldukça güzel. Neredeyse bütün bilet aldığım görevliler ve cafelerdeki hizmet elemanları için bunlar bizim ülkede olsaydı manken olurdu, ünlü olurdu diye düşündüm 🙂 Belki bana denk gelmiştir ama duyumum da bu şekildeydi. Genel olarak hem erkek hem kadınlar için ortalama yüksek diyebiliriz.
Mimaride Hollanda izleri belirgin, şehir ilk zamanlarında Hollanda’dan mimarlar almış sanıyorum bundan dolayı. Oysa şimdi Danimarka mimar ve dizayncıları ne kadar gözde 🙂 Zaten şehri gezerken hatta mümkünse bir tekne turuna katılırsanız ilginç tasarımda çeşitli köprüler göreceksiniz. Benim dikkatimi circular bridge diye geçen modern bir köprü ile Christiansborg Sarayı’na giden mermer köprü (Marble bridge) özellikle çekti.
Duyduğunuz kadar pahalı bir şehir ve bu euroyu/dolları/poundu Türk lirasına çevirdim pahalılığı değil. Bildiğin pahalı! Bir Mc Donalds ya da Burger King menüsünün 30 TL civarı olduğunu düşünün. Ve dışarda yemek bundan çok daha pahalı. Kalmak daha daha pahalı. Müzeler, gezilecek yerler bile ucuz değil. Pahalı da pahalı bilmem anlatabildim mi 🙂 Bir de döviz bozdururken dikkat çok yüksek komisyon alıyorlar. (%13 diyeyim ve şöyle örnekleyeyim ben 300 eurodan 39 euroyu çöpe atmış oldum) Ama Tivoli yakınlarındaki turist infonun yanındaki yer komisyonsuz döviz bozuyor o yüzden tavsiyem gördüğünüz herhangi bir exchange ofisinde değil burada ya da özellikle komisyonsuz (no commission) yazan yerlerde bozdurun.
Şehir yürüyerek çok rahat dolaşabileceğiniz bir şehir. Bir çok atraksiyon noktasına yorulmadan etrafa bakarak gitmeniz mümkün. Zaten çoğu birbirine yakın. Ben hiç toplu taşıma vs kullanma ihtiyacı hissetmedim. Bisiklet kiralayıp gezmek ise Dünya’nın bisiklet yolları ile en ünlü şehrinde yapabileceğiniz güzel bir ulaşım şekli olur.
Kopenhag’ın en ünlü yeri Nyhavn denen renkli binaları ve sokak boyunca café & pub & restoranları ve ortasındaki kanal boyu tekneleri ile tam kartpostallık diyebileceğimiz bir yer. Merkezde ve erişimi çok kolay olan buraya bence bir kez gündüz bir kez de gece gitmelisiniz. Hatta ilk güne buradan kalkan bir tekne turuyla başlayıp hem şehir hakkında ön bilgi ve oryantasyon kazanmak mantıklı olabilir. Ben son gün yapıp cila çekmiş oldum ama ilk günler yapılsa daha iyi olurmuş 🙂 (Tekne turu benim katıldığım 80 kron yani 35 TL civarı ve 1 saat dediler ama 1,5 saat sürdü, indi bindi de yapabildiğinizden kullanışlı) Buraya illa geleceksiniz, hatta tahminim günde bir kere 🙂 Burasıyla ilgili eğer herhangi bir tura vs katılmayı planlamıyorsanız ilginç bir kaç bilgiyi ben vereyim;
-En eski ev 9 nolu olan (1681)
-Ünlü yazarları H.C.Andersen bu bölgedeki bir çok evde kiracı olarak yaşamış, (no:18, no:20 bunlardan birkaçı)
-4 nolu ev göründüğü kadar dar bir ev! Sonradan iki bina arasındaki boşluğa ben buraya bir ev sığdırırım diyen bir fırsatçı yaptırmış.
Kopenhag’ı gezmeye başlamak için uygun noktalardan biri bence Round Tower diye de geçen Rundetårn. Bu yuvarlak kule 17.yyda astronomi gözlem evi olarak yapılmış ama günümüzde şehrin yukardan manazarasını görmek için bir turist atraksiyonu işlevindeki gidilmesi gereken yerlerden. Giriş 25 kron (11 TL civarı). Güzel ve eski, iyi korunmuş bir bina. İçinde ziyaret zamanınıza göre çeşitli sergiler de olabiliyor ve yukarıdan da şehri izlemiş oluyorsunuz. Giriş ücreti de Kopenhag gibi pahalı bir yer için sembolik olmuş. Ben ziyaret ederken tam da seveceğim şekilde Haute Couture’un Kara Melekleri temalı ilginç ve modern bir sergiyi de bu eski yapıda görmek benim için çok keyifli oldu. Buradan sonra rotanızı şehrin en işlek caddelerinden Stroeget’e çevirebilirsiniz ya da buraya yakın olan Rosenborg Castle’a gidebilirsiniz. (Ama cadde ile Rosenborg ters yönlerde, aslında ilgileniyorsanız ve gidecekseniz Rosenborg’dan başlayıp Round Tower ve sonra ünlü caddeye gitmek daha mantıklı)
Stroeget Caddesi en işlek caddelerinden, güzel paralel sokaklar ve yan yana bir çok marka dükkan, güzel café ve restoranlar sıralanıyor. Uzun cadde boyunca bir kaç meydana denk geliyorsunuz. Ki bunlardan biri popüler foto noktalarından Stork Çeşmesi, diğeri ise Caritas Guldaeblespringvandet. Bunları özellikle aramanıza gerek yok zaten karşınıza çıkacaklar. Bu caddenin bir paralelindeki sokaklarda ise biraz daha bar ve clubları ile gece hayatı daha aktif. Hatta ben bu civardaki sokaklarda baya sokak ortasına portatif sahne kurulmuş ve portatif büfemsi bir yerden içki satıldığı sokak konseri/partisi gibi bir şeye de denk geldim. Caddenin bir ucu Nyhavn bir ucu Tivoli’ye bağlanıyor gibi düşünün.
Rosenborg Castle yine merkezi konumu nedeniyle kolay erişimli turistik bir nokta. Bu kale çok büyük değil ama Kongens Have denilen güzel bir parka yakın. İçine girmeseniz de dışardan görmek ve etrafında turlamak için güzel bir yer. İçerisinde ise müze olarak gezebileceğiniz saray odaları ve kraliyet mücevherlerini görebileceğiniz sergileri var. (Giriş 90 kroner yani 40 TL civarı)
Little Mermaid yani küçük deniz kızı heykeli Kopenhag’ın ünlü simgelerinden. Aslında bu heykel şehirde sadece son 100 yıldır var ama bir şekilde şehirde yapılacaklar listesine girmiş. Biraz yürümeniz gerekiyor buraya erişmek için ve sonunda gerçekten de küçük bir heykel ve onunla fotoğraf çektirmek için toplanmış bir sürü turistten doğru dürüst göremeyince bu muymuş deme ihtimaliniz yüksek. Ama güzel bir heykel ve deniz kıyısında yani bir nevi doğal ortamında görmek hoş. Ama asıl güzel olan buraya doğru yürüken yolda göreceğiniz Gefion çeşmesi. Çeşme dediğime bakmayın bu çeşme olarak tasarlanmış ama oldukça büyük ve etkileyici bir heykel. Üstelik arkasındaki güzel binalı kilise ile gün batımına karşı çok iyi pozlar veriyor 🙂 Heykel kuzey mitolojisinden bir sahne -Gefion adlı tanrıçanın kendisine vadedilen topraklar için boğaları toprak sürmek için kullandığı sahneyi gösteriyor ama ben çok beğendim.
Kopenhag deniince akla gelen ilk yerlerden biri olan Tivoli gerek bahçeleri gerekse 19yydan kalma eski eğlence parklarından olmasıyla (ve içeride sıkılmadan geçirdiğim 8 saati düşündüğümde) bence kesinlikle gidilmesi gereken bir yer! Evet 8 saat geçirdim, öğlen 13:30-14:00 gibi girip akşam artık dermanım kalmayınca maalesef gece yarısına doğru atılacak havai fişekleri bekleyemeden otelime döndüm. Ne var içeride bu kadar gezilecek derseniz, bir kere büyüklük ve içerik olarak modern eğlence tema farklarını aratmıyor. İçeride çeşit çeşit eğlence üniteleri (ki bunlar 3 seviyeye ayrılmış, 3. Seviye en ekstreme olan, gerçek anlamda ve bir çok yönden tersinizin döndüğü eğlenceler :)), her çeşit yeme ve içme mekanları, bahçeler, parklar, ziyaret zamanınıza göre gösterilerden konserlere çeşit çeşit atraksiyonlar var. Burada ister tek, ister çift ister çocuklu olun uzun zaman geçirebileceğiniz bir yer.
Ben tabii 3. Seviye olanların çalışmayanı ve bir tane bulamadığım harici hepsine binme, ikinci seviyelerden de listeme katma ve orada burada yeme içme derken o kadar vaktin nasıl geçtiğini anlamadım. Ki eğlence ünitelerine binmek için öyle uzun beklediğim de olmadı. Bu arada eğlence üniteleri dışında eski usul halka at kazandan, ördek vurma ve oyuncak at yarışı gibi eski lunapark eğlenceleri de mevcut. Tavsiyem tüm bunlara rağmen yine de çok kalmayı düşünmüyorsanız akşam üzeri gidin böylece burayı hem hava kararmadan hem hava karadıktan sonra da görebilesiniz. Çünkü manzaraları iki türlü de güzel ve görülesi. Üstelik yemek alternatifleri olarak da pahalı ve ucuz bir çok çeşidi bir arada bulabileceğiniz nadir yerlerden. (Ucuz derken Kopenhag’a göre ucuz :)) Tivoli’ye giriş 99 kron(44 TL civarı) ancak eğer buradaki eğlencelerin bir kaçına binmeyi düşünüyorsanız girişte sınırsız biniş almanızı tavsiye ederim, çünkü sonradan binerken alırım derseniz ilk seviye eğlenceler için 25 kron, ikinci seviyeler için 50 kron ve üçüncü seviyeler için 75 kron biniş başı ödemeniz gerekli. Ama sınırsız bilet 209 kron (90 tl civarı). Bu arada 8 yaşından küçük çocuklar ücretsiz girebiliyor ama eğlencelere binerken güvenlik kriterleri dışında bilet gerekiyor sanıyorum çünkü sıradakilere bilet gösteriyordu.(Siz yine de eğlenceler için bilet gerekiyor mu sorun). Eğlencelere binmeyecekseniz bile bahçelerini görmek ve çeşitli restoran ve cafeleri bir arada bulmak için giriş yapın. Üstelik Avrupa’nın en eski eğlence merkezlerinden olması itibariyle tarihi bir yönü de var.
Danimarka deyince akla ünlü bira markaları Carlsberg ve Tuborg gelmiyor değil 🙂 Carslberg’in ilk üretim yerini bir turist atraksiyonuna dönüştürmüşler, hem tarihi hem de bira üretimi ile ilgili güzel bilgiler alıp gezebiliyorsunuz. Yürümek için uzak ama merkezden ring servisleri ile ya da şehir otobüsleri ile kolayca ulaşabilirsiniz.Fiyatı 85 kron (38 TL civarı) ama bu fiyata iki içecek de dahil ki bu Kopenhag için çok uygun fiyat demek oluyor. (Barlarda eğer “happy hour” değilse genelde 50-70 kron civarına bir bira alıyorsunuz). Bir de eğer Kopenhag kartı almışsanız buraya para ödemiyorsunuz.
Kopenhag kartı demişken, kart fiyatları 24 saat için 48 euro, 48 saat için 67 euro, 72 saat için 79 euro şeklinde kulağa ilk başta hiç de tasarruf ettirecek gibi gelmeyen rakamlara satılıyor. Ben almadım, çünkü yukarıda bahsettiğim şeyleri yapmak benim listemde vardı, onları da farklı günlerde yapmayı planlayınca ve toplu taşımaya ihtiyaç duymayınca, fiyat olarak da zaman olarak da kart bana tasarruf sağlamıyor gibi geldi. Ama kartın kendi sitesinden yapmak istediğiniz şeyleri seçince kart size ne kadar tasarruf edeceğinizi gösteriyor. Bir göz atın eğer müze tutkunu iseniz iyi olabilir ama diğer türlü çok yararı olmayabilir.
Müze demişken (böyle böyle konuyu dağıtıyom gibi ama aslında planlı geçişler bunlar ;)), Danimarka’nın milli müzesi (The National Museum of Denmark) tabii ki Kopenhag’da ve inanmazsınız girişi ücretsiz!
O yüzden müze sevmeseniz bile, ki eski taşlar üzerine yazılan yazıları, altın boynuzları ve eski Viking eşyalarını görmek bir yana Kopenhag’da ücretsiz bir aktivite bulmuş olmanın keyfi bile yetiyor 🙂 Bir diğer öne çıkan müze Ny Carlsberg Glyptotek, ancak giriş 100 kron (Salı günler ücretsiz!), ben içini gezemedim ama çok güzel heykeller ve kış bahçesi olduğu söyleniyor.
Müzeler Tivoli civarında, Tivoli ise belediye binasına yakın. Belediye binası da (City Hall) ünlü dikkat çeken güzel bir bina ve hemen önünde H.C. Andersen heykeli de turistlerin fotoğraf çekme noktalarınan biri. (hemen hatırlatalım H. C. Andersen küçük deniz kızı başta olmak üzere peri masallarıyla ünlü bir Danimarka yazarı)
Frederiks Kirke , The Marble Church yani Mermer Kilise olarak da geçen yuvarlak tasarımda bir kilise. Bu da rota olarak diğer atraksiyonlardan biraz uzak, bence zorunlu değil ama yolunuz düşerse neden olmasın.
Şehrin Christianshavn bölgesi de ziyaret için planınıza alabileceğiniz bir alanı. Bu bölge Church of Our Savior adındaki ünlü kilisesi (tırmanıp güzel şehir manzarası görebiliyorsunuz) ve özgür alan Christiania’yı içeriyor. Christiana kendi kendine bağımsızlığını ilan etmiş yaklaşık 1000 civarı (Wikipedia’ya göre 850) sakini olan bir semt. Burası kendi kuralları ile yönetilen ot şeklinde esrar kullanımın serbest olduğu ilginç bir yer. İçeride dolaşırken fotoğraf çekmek yasak. Sert kafa bulucu madde kullanımı da yasak. Ancak bazıları burayı çok güzel barışçıl görülmesi gereken bir deneyim olarak değerlendirirken bazı turistlerin deneyimleri ise çok güvenli olmadığı yönünde. Ben kendi gözlerimle göreyim, gündüz giderim diye planlayıp, burayı 3.güne bırakmıştım ama hava çok iyi olmayınca biraz da çok iyi hissetmeyince vazgeçtim. Ama Kopenhag’ın ilgi gören turist atraksiyonlarından biri olduğu için de bahsetmeden geçemedim. Ne olduğunu bilin de, görmek isteyip istemediğinize siz karar verirsiniz 🙂
Christiansborg Sarayı, buranın içine ben gitmedim, sadece dışarıdan gördüm. Ama iki kez yangın atlatmış Kopenhag’ın eski binalarından.Mevcutta da Danimarka’nın parlamentosuna ev sahipliği yapıyor. Dünya’da bir ülkenin 3 büyük devlet branşının aynı binada olduğu tek yer olması öne çıkan özelliği .
Son olarak yine gidemediğim bir yerden bahsedeceğim. İsmi aklımda yarım yamalak kalmıştı, son gün geç olduktan sonra hatırladım, siz keşke demeyin diye yazıyorum “Paper Island”a gidin. Burası eskiden kağıt deposuymuş ama artık ihtiyaç kalmayınca içerisi çeşitli sokak yemeklerinin satıldığı bir merkeze dönüşmüş. Benim özellikle hem Danimarka hem dünya mutfağından sokak yemekleri çeşitlerini bir arada denemek için gideceğim yer olarak listemdeydi ama nasıl olduysa atladım 🙁 Hemen yanında Experimentarium var orası da interaktif bilim müzesi ama çocuklu gezginlere daha uygun olabilir.
Bu atraksiyonlardan dışında Kopenhag’dan günü birlik gidebileceğiniz güzel turlar var. Bunlardan en çok tercih edileni 4 major turist atraksiyonunu bir arada sunan ama bir tam gün süren tur. Bu turda Kronborg Castle (Hamlet’in geçtiği saray), Viking Gemi Müzesi, Frederiksborg Kalesi ve Roskilde Kathedrali’ni ziyaret edebiliyorsunuz. Bu turlara katılacaksanız yanlız önceden rezervasyon yapmanızı öneririm çünkü maalesef benim gibi oradayken almaya çalışırsanız yer kalmadı cevabı alıyorsunuz 🙁
Genel olarak fiyatlar ve ne yenir-içilir ile ilgili biraz daha bilgi verecek olursam:
Su marketlerde 4-10 kron arası (1-4 TL civarı) değişiyor. Kahve ortalama 30-50 krona arası değişiyor (10-20 TL civarı), bira “happy hour”larıda hesaba katarsak 30-70 kron arası değişiyor.(10-25 TL civarı), oturup bir yere yemek genelde ucuz yerlerde bile 100 krondan başlıyor. Misal burgerler 100-145 kron civarı (35-50 TL), sokak yemekleri veya Çin yemekleri ya da dürüm opsiyonları daha uygun fiyatlı. Örneğin ana caddelerindeki take out karton kutularına çeşitli Çin yemeklerinden sağlam bir porsiyonu 35 krona (12 TL civarı) alabilirsiniz. Mc Donals ve Burger King menüleri 60-80 kron (20-28 TL civarı) arası değişiyor. Starbucks’ta Americano 27-31 kron arası yani sokaktaki kahveciyle fiyat farkı yok 🙂 Döner, falafel tarzı şeyleri ise 45-65 kron (16-25 TL) bulabilirsiniz. Danimarka mutfağından bir şeyler tatmak için ucuz sokak yemeği olarak bir çok köşe başında görebileceğiniz Polser dedikleri ekmek arası çeşitli ıvır zıvırla birlikte sosisleri ve waffle/crepe leri var. Buralardan 30 krona (10 TL civarı) atıştırmalık alabilirsiniz. Söylemeye gerek yok sosisler domuz eti. Bütçeniz çok kısıtlıysa 7/11 gibi marketlerindeki hazır yiyeceklerde dışarıda yeme alternatifi olabilir, makarna bile oluyor.
Son olarak Danimarka mutfağı deyince ilk akla gelen smørrebrød denilen açık sandviçleri. Bu sandviçler tek bir dilim ekmeğin üzerine en fazla neler sığdırabiliriz mantığında ama kullanılan malzeme ve onun dekorasyonuyla bazen sanata dönüşen bir görsellikte sunulan lezzetli sandviçler. Öğlen ya da akşam üzeri yemeği olarak tercih etmek bizim damak tadımıza daha uygun olabilir. Üzerindekiler çok çeşitli olabiliyor, bunu yiyeceğiniz yere göre vejetaryen, etli, deniz ürünlü, çeşitli karışımlarda çeşitler bulabiliyorsunuz. Bunu yiyecek yer ararken bazı restoran/cafelerin promosyonlarına dikkat edin, yoksa tek almaya kalktığınızda bir tanesine benim gibi 69 kron (25 TL civarı) verebilirsiniz, oysa promosyonlar ile 2 tanesi artı içki çok az daha üstüne olabiliyor. Bu yemeyi bir tanesini 150 kron civarı (53 tl civarı)na satan şeklinde de çok gördüm. O yüzden yediğiniz yere ve içindekilere göre fiyatı değişecektir. Ama mutlaka bir tane yiyin derim. Özellikle yemek için çok ucuz olmasa da Ritas Smørrebrød tavsiye ediliyor (Ben gittiğimde kapalıydı maalesef :() Bir diğer alternatif merkez metro istasyonunun hemen oradaki alışveriş merkezinin üst katındaki yiyecek merkezi olabilir.Ama genel olarak öğle ve akşam üzeri civarı bir çok restoranda bulabilirsiniz. Bir de domuz eti yiyen gezginler Polser denilen sosislerden de denesinler.