Ukrayna – Kiev
Şimdiye kadar ki en plansız gezim olduğu için, daha doğrusu plan yapmaya vakit olmadan, “hayatım akşam yemeğini Paris’te yiyelim mi” şuursuzluğunda “aha ucuz bilet buldum, zaten vizesiz ve bayram tatili” yaklaşımı ile gerçekleştirdiğim 4 günlük Kiev gezimi anlatıyor olacağım. Haliyle pek fazla hazırlık kısmına değinemeyeceğim ama size nelere hazırlıklı olmanız gerektiği konusunda baya fikir verebilirim sanıyorum! Not alın şimdi tecrübe konuşacak 😉
Uzun versiyon her zamanki gibi aşağıda ama zamanı olmayanlar ve özetle atlanmaması gerek ne var için:
Ulaşım: Sürekli promosyon uçak biletleri oluyor ortalama git gel 99-129 euro civarı, TC vatandaşlarından vize istenmiyor.Yine de yaz ayları gibi turistik sezonlar bir tık daha pahalı.
Vize: TR vatandaşlarına uygulanmıyor 🙂 Girişte 90 günlük alıyorsunuz.
Yemek: Borsh çorbası, Vereniki, Chicken Kiev, el yapımı çikolotalar, tabii kendi craft biraları.
Görülecek: Khreshchatyk Street, Maidan Nezalezhnosti (Independence Square- Zafer Meydanı), Kiev fünüküleri, Saint Sophia Kathedrali, St. Michael’s Kathedrali, St. Andrew’s Kilisesi, Kiev Pechersk Lavra – Mağara Manastırı
2013 uzun tatiller yılı şenliklerim çerçevesinde, Şeker bayramında son ana kadar “yok ben yakında İtalya’ya gideceğim”, “zaten Amerika’dan döndüm param yok” modunda iken THY’nin promosyon biletini görüp, yaw Ukrayna’ya vize yoktu değil mi şeklinde kendimi ikna sürecini başlattım.
“Bilet zaten ucuz, bir de normalde kaldığımdan daha ucuz hotel bulurum, hiç doğu Avrupa görmedim ben, zaten aynı para 5 gün İstanbul’da yine gider ki, aynı şey bari yeni yer görmüş olayım” şeklindeki standart ikna sürecimi tamamladıktan sonra kendimi biletleri almış buldum.
Aslında normalden, ki normalden kastım ucuz promosyon bileti olarak, bir 30 euro daha fazlaydı ama bu fark bayram tatili tarihleri olması ve toplamda gidiş dönüşte 30 euro farketmesi itibariyle kabullendiğim ve hiç gocunmadığım bir fark oldu. (Genelde 2013’te İstanbul-Kiev biletlerini THY’den gidiş dönüş vergi dâhil 99 euro’ya sık sık gördüm, ben bu tatil için kişi başı gidiş dönüş vergi dâhil 129 euro’ya aldım)
Tabii bileti aldıktan bir kaç gün sonra gidiş zamanım olduğu için pek fazla ön hazırlık yapma, araştırma şansım olmadı. Anca bir alfabeyi okuyamayıp sokak adı da bulamayız diye bari gidiş rahat olsun deyip, kalacak yer ve oranın ekstra hizmeti olan havaalanından karşılama ayarladım. “Bu da böyle bir gezi olsun, tam macera, böyle de çılgınım ben aslında aha haa haa” falan dedim ama gezinin son günleri oranın yerlisi bir kızcağız olmasaydı baya bir şey kaçırmış olacağımı net anladığımdan sıfır hazırlıksız gitmenin çok da iyi bir fikir olmadığını kabul ediyorum. Ya da harbi sıfır hazırlıksız gitme modunda olmanız lazım, gelmişken yapılması görülmesi gereken ne var stresine girmemek lazım.
Öncelikle özellikle ve önemle belirtmeliyim ki, 26 yaş üstü iseniz kendinizi hostel’de kalırım ben ya ne var, 3-4 gün değil mi, öğrencilik zamanlarımızdaki gibi, hem milletle tanışırız, tavsiye alırız, ortak alan’da ortam yaparız heyoooo demeyiniz. O yaş geçti. Hadi 26 demeyelim de, eğer konserlerde “ulen bundan sonra bir daha saha konseri alanın, bundan sonra tribünden yer yoksa gitmem arkadaş” kıvamına geldiyseniz, bu Kiev’e özel değil, hostel olayına girmeyin abicim ablacım, kardeşim. Zaten o kıvamdaysanız hostelin bir üstüne de paranız yeter, rezil olmayın valla. Ama maddi olur ruhen olur hala zamanım var idare ederim ben canım diyorsanız da peki düşünün ama Kiev gibi eski Sovyetler Birliği zamanından kalma eski binaları olan yerlerde hostel olayını bir kere daha düşünün. Ben düşünmeyin demiyorum, düşünün ama mümkünse hobi olarak düşünün.
Ben tahmin ettiğiniz üzere “işte bu, yıllar önce öğrenciyken çıkmam gereken plansız Avrupa gezisi, gencim ben canıım en kötü 4 gün değil mi” modunda ve normalde bu gezi çıkmayı planlamadığım ve İtalya gezisi öncesi bütçeyi sarsabilecek bir şey olduğundan masraflarını kendime savunma amaçlı, ucuz hostel ayarladım. Biraz da “ya hiç bir şey bilmeden gidiyoruz, bak şu yorumlara millet common room’da (ortak alan) takılıyormuş, eğleniyormuş onlardan birşeyler öğreniriz, zaten otellerde 4-5 yıldıza çıkmadığın sürece binalar eski, kötü gözüküyor. Hostele bak ne güzel renkli duvarları, ne kadar kötü olabilir” diyerekten aslında gitmeden önce mantıklı sayılabilecek bir gerekçeyle 4 gecelik hostel de rezervasyonumu yaptırdım. Kendimi de “ortak odada yatak kiralamıyorum canım hostel ama ayrı oda tuttum ben” diyerek bir kere daha doğru bir şey yaptığıma inandırdım. Gelelim bu imalı konuşmaların tecrübelenmiş sebeplerine…
Kalacak yer:
Sonradan ordayken acı bir şekilde öğrendiğim ve dönmeden önce tüm kalbimle katıldığım üzere Kiev’de genelde ev kiralanırmış.
Zaten otel bakarken siz de farkedeceksiniz, 5 yıldız ayarına çıkmadığınız sürece otel odaları gayet eski, bakımsız, hostelden farkı olmayan şekilde gözüküyor. Benim dikkatimi evler çekmişti ama ev kiralarsak kimseyi tanımadığımız, yol bilmediğimiz, işin kötüsü dil de bilmediğimiz için bir de Kiril alfabesi okuyamayacağız bile diye endişelenerek “iyice ortada kalmayalım” diyerekten otel ve hostel arasında, en azından benim ödemeyi kabul ettiğim aralıkta, fark da olmadığından hostel tercih ettim.
Burada hostel sonuçta verdiğim paraya göre şikayet edebileceğim bir yer değil ama asıl sıkıntı zaten burayı takip edenlerin bileceği üzere sonuçlarının “gezinin benim için keyfini kaçıracak cimriliğe girmiş” olmamdan kaynaklı. Misal meğer “ortak duş kullanımı” yaşım geçeli çok olmuş ve bu benim için beklediğimden daha büyük sorunmuş. Zaten eski binalar, duş nasıl çalışır tam çözemedim. Daracık yer, eski açıkta paslı borular, sıcak su akıtamadım bir türlü. Zaten biri daha gelecek diye panik modda soğuk suyla şöyle günün yorgunluğunu atmaya ya da güne başlamaya güzel bir başlangıç yapamadım. Benle birlikte kalan arkadaş da sıcak su çalıştıramamış. Sorduk geçici bir aksaklığa da denk gelmiş olabiliriz ama 4 gün be. Neyse ki sıcak yaz aylarıydı da soğuk su kış aylarında olabileceğinden çok çok az bir sıkıntı oldu.
Yatak olarak dediğim gibi zaten ayrı oda tutmuştuk, orada çok bir sıkıntı yoktu, ortak alanda da sorun yok, harbi değişik tiplerle de tanıştık, ama duş başka canım. O yüzden bu konuda düşündüğünüzden daha fazla hassasiyetiniz olur mu bir tekrar gözden geçirmekte yarar var. Hostel alternatifi özellikle çok uzun zaman kalmayı düşünürseniz gerçekten maddi olarak bütçenizde artı fark yaratır ama bir kaç gün için değer mi bir sorgulayın. Yer olarak merkezden 2 metro durağı uzaktık, dolayısıyla bazen yürüdük bazen bindik. Zaten metrolar ucuz baya, ama yine de lokasyon olarak her zamanki gibi merkeze yakın bir yer seçmenin en doğru tercih olduğunu da bir kez daha teyit etmiş oldum.
Yenilecek:
Ukrayna mutfağı bana damak zevkimize çok farklı gelir diye düşünürken ilginçtir hiç de yabancılamadım.
Sadece domuz ürünlerinden kaçınmak isteyenlerin her Avrupa ülkesinde olduğu gibi menüye bir dikkat etmeleri gerekecek ama onun dışındaki et, sebze ve hamur yemekleri gayet güzel.
Ben özellikle Borch (Borç veya Borş diye de geçen) çorbalarını, bir tür mantı diyebileceğimiz ve içinin değişik malzemelerden yapılmasını seçebileceğiniz Vareniki (Vereniki) ve aslında Fransız bir ahçı tarafından bulunmuş olmasına rağmen ismen ve popülerlik açısından artık bir Ukrayna klasiği olmuş sayabileceğimiz Chicken Kiev’i ekstra beğendim. Ve oranın minimum yenilmesi gereken lezzetleri olarak bu üçünü belirledim. Mantınızı bir kaç farklı çeşit söyleyin (peynirli, ısırgan otlu vs..), çorbaya da mızlamayın sipariş verin. Ben de sevmem diyordum ama beklediğimden çok daha iyiydi. Bir de bu çorba kışın sıcak yazın soğuk olabiliyor, nasıl oluyor demeyin oldu valla iyiydi. Chicken Kiev’i zaten seversiniz.
Geleneksel Ukrayna yemekleri için ayrı restoranların yanısıra zincir olarak rastlayacağınız, oldukça popüler yerel mutfaktan güzel ve uygun fiyatlı çeşitler sunan Puzata Hata gibi yerleri veya AVM’lerin yemek katlarındaki çeşitli alternatifleri tercih edebilirsiniz. Misal Avm yemek katında rastgele bir yerden yediğim Chicken Kiev zincir ev yemekleri restoranındakinden daha güzeldi, ama Vereniki en çok zincir olmayan ayrı bir yerel mutfak restoranındakini beğendim. Tabii bunlar o gün şeflerin keyfine bağlı deneyimler de olabilir ama tecrübem budur.
Genelde bir çok yer kendi biralarını üretiyor ve hepsi çok lezzetli. Bir çok farklı aromalarda ve tatlarda da bulmanız mümkün. Zaten genel olarak burada alkol ve sigaranın çok ucuz olduğu da kullanan arkadaşların dikkatinden kaçmayacaktır.
Benim dikkatimi çeken bir başka şey ise çok kola tüketimin olması ve suşi tarzı ama çok daha çeşitli uzakdoğu yemekleri sunan Murakami gibi uzakdoğu restoran zincirlerinin çok fazla olmasıydı. Bir de başka yerlerde de denk gelmişsinizdir ama ben ilk Kiev’de gördüğüm için çok hoşuma gitti ana cadde de aşağıya doğru yürürken sol tarafta Bubble Tea var. Mutlaka için çok keyifli 🙂 Zaten uyuşmayacak aromalar seçerseniz (benim durumumda olduğu gibi) sizi uyarıyorlar :p
Bir de burada Moğol restoranlarına da sıklıkla rastlayacaksınız, farklı Türk mutfakları denemek için de güzel bir yer.
Son olarak özellikle bayanların atlamaması gereken bir adres el yapımı çeşit çeşit çikolatalar yapan Lviv Handmade Chocolate Cafe. Dışarıdan ne olduğu çok belli olmadığı için atlayabilirsiniz ama hem mola vermek hem hediyelik almak hem de çok lezzetli ve çeşitli çikolata çeşitleri denemek için bence çok ideal bir durak.
Görülecek/Yapılacak
Her şehirde olduğu gibi görülecek çok yer olsa da bana tek bir merkez tek bir cadde söyle dendiğinde burası için de herkesin aklına gelen Zafer meydanı (Maidan Nezalezhnosti (Independence Square)) ve ona çıkan Khreshchatyk caddesi görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Bizdeki Taksim Meydanı ve İstiklal caddesi gibi düşünebilirsiniz, cadde boyunca bir çok mekanlar var, geniş yürümesi güzel bir cadde, meydan da baya hareketli ve metro bağlantıları içn ideal nokta.
Bunun yanısıra bir çok kilise ve tarihi anıt var ki bunlara ulaşım çok kolay. İyi planlanmış bir rota ile hepsine yürüyerek gitmeniz mümkün. Biz tamamen sağa sola rastgele yürüyerek bile bu eser ve yapıların bir çoğuna rastladık. Sonradan onların önemli yerler olduğunu öğrendik. Bir de planlasaymışız neler olurmuş 🙂 Buradaki mimaride yuvarlak çatılar ve parlak altın sarısı ile açık mavi kullanımları ile doğu Avrupa’nın kendine özel mimarisini görmek de güzel.
Saint Sophia Kathedrali şehirdeki en eski kathedral. Tarihi 1000 yıl öncesine dayanıyor. Mimari olarak yine yuvarlak kubbeler , parlak sarı tonlu çatıları ile göz alıcı güzel bir stili var ama içindeki mozaik ve detaylarda güzel. Merkeze yakın olduğu için de ulaşımı ve gezmesi en kolay yerlerden biri.
St. Michele Kathedrali, yine şehrin eski kathedrallerinden, zaten sizi göz alıcı açık mavi ve sarı renkleriyle dikkatinizi çekecektir. Klasik doğu Avrupa usulü bir Ortodoks kathedrali gezmek için ideal bir yer. Hala işlevsel olduğu için içinde gezerken özellikle dua yerlerine girerken kıyafetlere dikkat etmek gerekiyor.
St. Andrew Kilisesi, bu kilisenin renkleri beni çok uzaklardan çağırdı. İçine girip dolaşamadım, kapalı zamanına denk gelmiştim ama gerçekten bir binada gördüğüm en güzel mavilerden biri. Bulunduğu sokakta çeşitli hediyelik eşyalar alabileceğini sokak dükkanları da çok fazla olduğu için orayı gezmek ile birleştirebilirsiniz.
Özellikle “bu azcık uzakta kalıyor, nasıl olsa bir ikisini gördük, boşver nasıl olsa hepsi birbirinin aynısı, oraya gitmesek de olur” demeden şu Kiev Pechersk Lavra – Mağara Manastırına zaman ayırın. Çünkü benzer mantıkta biz çok da bulamadığımızdan burayı atlamıştık ama son gün oranın yerlisi bir arkadaş oraya gitmediğimizi duyunca bizi hemen oraya götürdü. Burada ekstradan gezebileceğiniz ve baya ilginç olduğu söylenen yer altı mezarları da var. Ben son gün geç saatte gittiğim için yetişemedim ve asıl görülesi yerlerden birini kaçırdığım duygusuyla ayrıldım. Burada bir ayine de denk geldik ve korosunun sesi gerçekten çok güzeldi. Bir de burada (diğer yerlerde de satılıyor olabilir) kutsanmış su da satılıyor şişe olarak. Tadı baya güzel, içmek için alabilirsiniz. (Zaten çoğu kişi içmek için alıyor)
Ek not: bilimsel olarak bir Japon bilim adamı belli ses tiplerine göre su moleküllerinin görünümünün değiştiğini kanıtladığı bir çalışması var. Bu çalışmada özetle klasik müzik ve dua gibi pozitif içerikli dinletiler yapılan su molekülleri ile aksi tarzda müzik ve dinletide bırakılan su moleküllerinin bilmem kaç bin kat büyütülmüş resimlerinde kıyaslanıyor ve tahmin edebileceğiniz üzere biri inanılmaz güzellikte gözükürken diğer kaotik, rastgele ve hatta çirkin gözüküyor. Ben kendim içmedim ama içen arkadaş da baya beğendi. Bu suyun tadının da bizim orada denk gelip dinleme fırsatı bulduğumuz ahenkli müziklerden ve pozitif dualardan ötürü Japon abimizin açıkladığı gibi böyle bir etkiden ötürü ya da belki de içenlere psikolojik olarak bu bilgiyle etkilediğinden daha güzel geldiğini düşünüyorum.
Kiev fünüküleri de oradaki turistik diyebileceğimi yapılması gereken mini atraksiyonlardan biri, hem de bizim tünel gibi sizi az ama öz bir yoldan kurtarıyor. Yolu 20 metre ama sizi tepeye çıkmaktan kurtarıyor ve çok çok ucuz.
Bunlar dışında gezerken bir çok heykele de rastlayacaksınız, örneğin Prens Volodymyr the Great Anıtı gibi. Bu prens Kiev’in çok sevilen presnlerinden, şehirde kendisine dair bir çok heykel daha göreceksiniz, bu anıt ise nehri yukarı bir noktadan görebileceğiniz güzel bir noktada bir parkın içinde bulunuyor. Atraksiyonlar arasında azcık sapıp buraya da bir uğrayabilirsiniz.
Prenses Olha Anıtı da yolunuza çıkacaktır sanıyorum çünkü birbirine yakın olan St Sophia ve St Micheal Kathedralleri arasında. Prenses Olha 3 erkek kardeşiyle birlikte Kiev’in kurucularından, o yüzden onlara dair de başka heykeller sıklıkla göreceksiniz. Bazı heykeller eski zaman kıyafet ve silahları ile donatıldığından sanki küçük bir FRP/oyun grubu gibi gözükmüyor da değil 🙂
Tekne turu bu şehir için de var olan çeşitli atraksiyon opsiyonlardan biri ama açıkçası benim katıldığım en gereksiz ve keyifsiz tekne turuydu. Bir kere kötü bir şehir değil ama tekne turu rotasında öyle bu ne güzel manzaradır diyebileceğimiz bir görüntü olmadı, çoğu tarihi yer ve eser kıyıdan uzakta, ancak çok çok büyük heykelleri uzaktan başını gösteriyor, yaz olmasına rağmen su bulanıktı ve su manzarası bile iyi değildi. Hani çok kötü demeyeyim ama “ne olacak açık teknede geze geze bir tur atmış oluruz, bir şeyler içeriz zaten pahalı değil” dedik ama biz bu beklentisizliğe rağmen sonrasında binmeseymişiz de olurmuş dedik.
Meydanı gezerken civarındaki “sevgili sokak lambaları” da Kiev’in mini simgelerinden.
Bir de beni zamanında orada yaşanmış olan kıtlık katliamı için yaptıkları Holocaust anıtı ve oradaki minik kız heykeli çok etkiledi. Şehrin önde gelenleri bildiğin kendilerine yemek ayırmış, millete vermemiş ve binlerce insanın ölümüne neden olmuşlar. Gerçekten açlıktan binlerce kişinin öldüğünü duymak inanılmaz.
Tabii söz konusu Ukrayna olunca eğlence hayatı da akla geliyor. Akşamları gerçekten de renkli. Özellikle beylerin ekstra seveceğini düşünüyorum. Ve ileride bir sevgilim olduğunda gerekirse milyon dolarlık mutlaka gidilmesi gereken bir “iş gezisi” olsun tek başına Ukrayna gezisi yaptırılmayacak kararına varmış bulunuyorum. Yani Kiev sevgili/eş tek başına gönderilmeyecek ülkeler listeme üst sıralardan girdi! Buradaki bayanlar gerçekten güzel ve bakımlılar, kendilerine güvenliler ve gündüz kıyafetleri bile iddialı. Savaştan sonra hiç bir zaman erkek nüfusu kadın nüfusunu dengelememiş bu yüzden kadınlar gerek iş yaşamında gerekse sosyal ilişkilerde bizdekine göre daha aktif ve insiyatif alır roldeler. Orada bayanların istedikleri saatte tek başlarına veya grup olarak istediklerini giyerek ve rahatsız edilir miyiz korkusu olmadan rahatça dışarı çıkabiliyor olmalarını görmek içimi bir burkmadı değil. Erkeklerinin giyimleri ise baya berbat, “file tshirt bir moda seçimi değildir”i anlatmak lazım.